~13~

49 6 6
                                    

Son dosyayı da çantama sıkıştırarak arabanın ön koltuğuna fırlattım. Eğer işime şu andan itibaren geç kalırsam Bay Seok Jin işime son verebilirdi. Hızla sürücü koltuğuna yerleşerek arabayı çalıştırdım. Evet sonunda okulu bitirebilmiştim. Ama yüksek bir puanla mezun olamadığımdan henüz Seok Jin'in yanında asistanlık yapıyordum. Hayat neden bu kadar adaletsiz olmak zorundaydı ki.

Arabamı otoparka parkedip hızla binaya girdim. Alçak topuk giydiğim için kendi zaferimi kutlarken asansörün düğmesine bastım. Aynada kendime çeki düzen vererek çantamı sıkıca kavradım. Seok Jin'in kapısını çaldığımda 'gir' komutunu alınca içeriye girdim.

-Üzgünüm Jin Bey. Geç kaldığım için. Ama söz veriyorum tekrarlanmayacak. Lütfen beni bağışlayın. Lüt-

-Geç falan kalmadın.  Dedi gülerek.

İçimden yengeç dansı yaparak başımı salladım. 

-Bugün çok iş var. Kafamızı hiç kaldıramayacağız . Beni akşam yemeği için bekleyen zavallı nişanlım. Ah! Burnumda tütüyor.  Dedi üzgün bir ifadeyle. Özlediği her halinden belli oluyordu.

-Aslında Jin Bey. Yemeğe gidebilirsiniz. Bu gece mesai yapabilirim. Siz yeter ki aşkınızı koruyun dedim gözlerim dolarak.  

-Emin misin?  Dedi gözlerini şaşkınca açıp bana bakarak.

-Tabi. 

-Peki o zaman. Çok saol. Dedi gülümseyerek. Bende gülümseyip masada duran işkence gibi dosyaları elime aldım. 

-Bir isteğiniz olursa çağırabilirsiz Jin Bey diyip odadan çıkıp kendi odama geldim. 

Sandalyede geriye doğru yaslanarak gözyaşlarımın akmasına izin verdim. Aslında ağlamama bende anlam veremiyordum. Sonuçta benim aşkım çoktan batarken Jin Bey'in ki korunuyordu. 

~~~

Sonunda kafamı kaldırıp saate baktım. 23 e geliyordu. Dosyaların sadece çok azı kalmıştı. Onlarında zaten acelesi olmadığı için toparlanmaya başladım.  Çalan telefonumla irkilip arayana bakma zahmetine girmeden telefonu açtım.

-Alo?

-Alo?

-Siz kimsiniz? Kusura bakmayın çıkaramadım.  Dedim kim olduğunu bulmaya çalışırken.

-Siparişinizi getirmiştim hanımefendi.

-Ben sipariş falan verdiğimi hatırlamıyorum. 

-Lütfen gelip siparişinizi alt kattan alınız.  Diyip telefonu kapadı. 

Şaşkın şaşkın etrafa bakarak hızla asansöre ilerledim. Alt kat indiğimde çoğu ışık yanmıyordu. Dışarıda yağmur yağdığı için dışarı çıkmam anlamsız olurdu. 

-Hey! Kimse yok mu?  Diyip güvenlik odasına yöneldim. 

Kapıyı açtığımda küçük dilimi yutacaktım neredeyse. Hyejin elinde ki pastayla bana doğru gelip 'iyi ki doğdun' şarkısını söylemeye başladı. Jimin, Tae, Hoseok ve ofiste ki birkaç arkadaşım mutlulukla bana bakıyorlardı. Gözyaşlarımı tutamayıp ağlamaya başladım. Tae yanıma gelip bana sıkıca sarıldı. Ona sarılmak iyi hissettiriyordu. Ondan ayrılıp gözyaşlarımı sildim.

-Ah hadi ama sulugözlük yapma da pastayı üfle.  Dedi Tae beni güldürmeye çalışarak.

Dilek tutup pastayı üfledim. Diğer herkese sarılarak sevincimi paylaştım. Kutlamayı tamamlayıp armağanlarımı aldım. Bu bana çok iyi gelmişti. 

Jimin bana doğru yaklaşarak kapıya doğru dönderdi. 

-Asıl sürprizimiz orada. Diyerek kapıyı gösterdi.

Kapı aralandığında elimle çığlığımı bastırdım. Tanrım biliyordum geleceğini! Gözyaşlarıma boğulurken destek alarak yürüdüğü iki tahtayı bırakıp ellerini yanaklarıma koydu, alnımdan öptü. Dayanamayıp sıkıca sarıldım. 2 buçuk yıldır sevdiğim adama kavuşuyordum. Geçen yaz aradığımdan sonra kaç defa arayıp mesaj atmıştım. Ama o hiç cevap vermemişti. Hatta numarayı kapatmıştı. Şimdiyse ona sıkıca sarılıyordum. Kokusunu içime çekiyordum. Bu bu gerçekten de harikaydı. İnancımı hiçbir zaman yitirmemiş olduğumu hatırlayınca gülümseyip kollarından ayrıldım. Gözlerim yerinde olmayan sol bacağına gitti ve bana hüzünle baktı.

-Özür dilerim meleğim...Özür dilerim.




Evet merhaba arkadaşlar! Yb ile geri döndüm. Aslında daha farklı bir yb yazmıştım dün. Ama wattpad kaydetmeyince bende baştan yazmak zorunda kaldım :(. Lütfen bu tahlilsiz yazarınıza acıyarak yorum ve vote yapın! 💕

Cloudy // Jeon JungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin