~11~

40 5 9
                                    

Gitmek ikiye ayrılır. 

Birincisi sonunu görebildiğiniz bir yere gittiğinizi bilerek gitmektir.

İkincisi ise bunların hiçbiri olmadan bir hiç gibi gitmektir.

Peki ben bunların hangisiydim?

Tabikide ikincisi.

Bu berbat bir durumdu ve içinden çıkılamayacak hale geliyordu. Bedenimin ve özellikle zihnimin yorgun olduğunu bilerek bu işe kalkışmak zorunda kalmak inanın katlanabilir değildi. Ama yapmak zorundaydım. Bir karar verip hayatımın nasıl yol alacağına dair kararlar almak zorundaydım.

Kulaklığımı kulaklarımdan fırlattım. Babamın en sevdiği şarkıyı 12 kere dinlemiştim. Ama şuan hıçkırıklarım arasında onu üzmek istemiyordum. Gerçi beni bu halde görüp kaç kere üzülmüştür? Beni izlediğine eminim. Yaşasaydı benden utanırdı. Çünkü ben çoktan kendimden nefret etmeye başlamıştım.

Gözyaşlarımı elimin tersiyle silerek oturduğum yerden kalktım. Dayımın evinin çatısından güneş öyle güzel batıyordu ki. Her gün bu batımı izlemek için çabalardım. Son bir kez Dolunay'a bakıp merdivenlere yöneldim. Aşağıya indiğimde valizlerin dış kapıda olduğunu gördüm. Bir odadan bir odaya koşan annemi kolundan yakalayarak nemli gözlerimle ona ters bir şekilde baktım.

-Sabah gideceğimizi sanıyordum?

-Bu akşam gitmemiz gerekmiş demek ki dedi hüzünle.

Bir sorun olduğunu onun gözlerine bakarak bile anlayabiliyordum. Onu beni tanıdığından daha fazla tanıyordum.

-Neden?  Dedim kolunu bırakarak.

-Sabah ki sefer iptal edilmiş. Geç kalmak istemeyiz oğlum.

Kafamı sallayıp dışarıya çıktım. Kapşonumu kafama geçirerek sokaklarda gezinmeye başladım. 'O'nun evinin önüne gelip durdum. Belki de onu son kez görecektim. Belki de karşılaşırdık. Tanrı isterse bizi birleştirirdi. Ama ben bunu ona söylemek yerine hiçbirşey yokmuş gibi davranmaya devam ediyordum. Bilmesini istemiyordum. Beni hiç tanımamış gibi olması onun için iyi olurdu. 

Kapısını tıklatıp açılmasını bekledim. Umarım dokunsan ağlayacakmış durumum beni ele vermezdi. Sonunda kapı açılmış omzundan düşen uzun saçları ıslak bîr şekilde yüzüne doğru gelmiş sevinçle bana bakıyordu. Üstündeki tavşanlı pijamalı takımına tebessüm ettim. Çocuk ruhlu olmaktan vazgeçmeyecekti. Bir gün vazgeçecekti belki ama ben göremeyecektim.

-Ah! Jeon içeri girsene dedi kenara çekilerek. Belki de bi on dakika durabilirdim.

İçeri girip koltuğa oturdum.Geriye doğru yaslanarak kapşonumu çıkardım. Gülümseyerek yanıma oturdu. Ona baktığımda ağlamamak için zor tuttum kendim. Gözlerimi yere sabitleyerek ellerimle oynamaya başladım. Elimi tutup okşadı. Tanrım neden bu kadar iyiydi!? Yanıma iyice yaklaşarak ıslak saçlarını omzuma yasladı bir yandan da elimi okşuyordu. 

-Bir sorun mu var?  Dedi usula.

Evet var. Birazdan buraya hiç dönmemek üzere gideceğim. Ve sana söyleyemiyorum. Yaşamını bildiğim için benden uzak durmanı istiyorum. Sana dert olmak istemiyorum. Lanet kendimi uzak tutmak istiyorum senden ama yapamıyorum. Çünkü ç-çünkü seni seviyorum. Keşke bunu sana söyleyebilsem. Keşke o kadar cesaretli olabilsem. Ama herşey gibi bunu da beceremiyorum.

-Jeon?

-Jeon? Beni duyuyor musun?

-Hı? 

-Diyorum ki aç mısın? Birşeyler yapıp yiyelim? Ha ne dersin? Ramen olur mu? Yada istersen sa-

-Seni seviyorum.

Ağzımdan bir anda çıkmasını bende beklemiyordum. Ama daha fazla tutamazdım içimde. Bilmesi gerekirdi.  

Kafasını yavaşça kaldırıp kırmızı yanaklarıyla suratıma baktı. Şaşırmıştı. Ona iyice yaklaşıp kırmızı yanağına bir öpücük kondurdum. Sonra kollarını boynuma dolayıp sarıldı. Bense onu hiç bırakmayacakmışım gibi sarılıyordum. Sımsıkı. 

-Bende seni seviyorum.   Dedi kulağıma fısıltıyla. Kalbim acımaya başlamıştı. O bunu haketmiyordu. Ama böyle olmak zorundaydı. 

Yavaşça ondan ayrılıp geriye doğru çekildim. 

-Özür dilerim.. Diyip hızla kapıya yöneldim. 

-Jeon! Ne oluyor? 

-Seni seviyorum bunu unutma yeter.  Diyip yanına yaklaştım. Yanaklarından tutup alnına bir öpücük bırakarak kapıdan dışarıya çıktım. 

Eve hızla geldiğimde annem Tae'nin arabasına valizleri yerleştiriyordu. Ve ona hüzünle bakan bir adet dayım, bir adet Tae ve bir adet de Jimin vardı. 

~~~

Cam kenarına oturmuş Dolunayın keyfini sürüyordum. Anneme baktığımda ise çoktan uyumuştu. Yaklaşık 1 buçuk saattir yol gidiyorduk. Herşey gözümün önüne geliyordu. Orası bana 2 yılda çok fazla şey katmıştı. Çok iyi dostlar ve 'O'nu. Bana 'bende seni seviyorum' demişti. Galiba bu bana ömür boyu yeterdi. 

Terlediğimi hissettiğimde yanımdaki camı açtım. Dışarının rüzgarı saçlarımı dağıtırken duyduğum sesle irkildim. 

-Herkes sakin olsun! Şuan tren kontrolden çıktı. Freni çalışmıyor. Lütfen sakin olun!

Kondüktörler bir o yana bir bu yana koşmaya başlamışlardı. İnsanlar çoktan çığlık atıyorlardı. İşte o zaman korkuyu iliklerime kadar hissetmiştim.Umarım Tanrı bizi korurdu..


Evet arkadaşlar uzun bir bölüm oldu.. Lütfen fikirleriniz belirtin ve vote yapın! 

Ha bu arada Kookieciğimiz turp gibi maşallah! Ölmicek ölmicek merak etmeyin. Ama iyi olacağına söz veremem. Bu kadar spoi yeter. Yb en kısa zamanda gelicek. 😊

Cloudy // Jeon JungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin