~12~

37 5 3
                                    

Uykusuzluktan ağırlaşan gözlerimi kapatmak üzereyken Hyejin'in sesiyle irkildim.

-Hadi kalk bakalım! Burada uyuya kalma. Seni eve kadar taşımak istemiyorum. Dedi gülerek.

Kafamı masadan kaldırıp anlamsızca yüzüne baktım. En sonunda dayanamayıp kalkarak yemekhaneden ayrıldık. Yaz ayları yaklaştığı için akşamları soğuk olmaya başlamıştı. Rüzgar tenime hızla çarparken kafamı kaldırıp dolunaya baktım. Gözlerim dolarken yürümeye devam ettim.

-Yaz geliyor. Planın nedir? Dedi Hyejin ön koltuğa otururken.

Direksiyonda yerimi alıp mırıldandım.

-Kasabaya gideceğim. 

-Jeon için değil mi?

-Evet. Bu sefer geleceğine eminim. Dedim acıyla gülümseyerek. 

Her fırsatta oraya gidiyordum. Her gittiğimde onu bulamasamda geleceğine dair umut doluyordu içime. Kazadan sonra ulaşamamıştım ona. Ama ölmediğini biliyordum. O yüzden ona bir gün kavuşacaktım ve yeniden biz olucaktık. 1 yıl daha geçse beklerdim ben onu.

-Ciddi olamazsın arkadaşım?  Dedi Hyejin yüzünü buruşturup bana bakarak. 

-Ne demeye çalışıyorsun Hyejin. O tabikide geri dönücek. Buna inanıyorum.

-Bak canım senin iyiliğin için söylüyorum. Onu unutma zamanı gelmedi mi sence? Hem çok aradın çok bekledin. Sinir hastalığı teşhisi koydu doktor sana. Gece nöbetlerin başladı. Lütfen yapma bunu kendine. Hem o kendine yeni bir hayat kurmuştur bile. Lüt-

-Yeter! İn arabadan! Duymak istemiyorum seni!  Diyip bağırdım. Buna dayanamıyordum.

-Git! Git dedim!!

-Hayır gidemem. Seni yalnız bırakamam.   Dedi hüzünle yüzüme bakarak.

-Yalnız kalmak istiyorum. Git! 

Gözyaşlarım akmaya başlamışlardı bile. Damarlarımın gerildiğini hissediyordum. Buna inanmicaktım. İnanmak istemiyordum. 

-O gelicek diyorum sana! Gelicek anladın mı!  Dedim hıçkırıklarım arasına. 

Hyejin bana sıkıca sarılarak beni göğsüne bastırdı. Ellerini ellerimle sıkıca tutarak sinir krizi geçirmemi engelledi. Herşeye rağmen yanımda  Hyejin vardı.

~~~

Kafa dağıtmak için şuan Hyejin'le benim evimde film izliyorduk. Aslında o filmi izliyordu bense yerdeki halıyı. Düşüncelerim beni boğmaya başladığında ayağa kalkarak terasa yöneldim. Hyejin bana 'nereye' bakışları atarken 'sen devam et, hava alacağım biraz' diyip terasa çıktım. Hırkamı üstüme almadığım için tüylerimin diken diken olduğunu hissediyordum. Dolunay'a bakarak iç çektim. Tam düşüncelerime dalmışken telefonumun titremesiyle irkildim. Arayan beni bu süreçte yalnız bırakmayan, benimle aynı acıları paylaşan Tae'ydi. Çok iyi bir dosttu.

-Efendim Tae dedim titrek çıkan sesimle.

-Nasılsın?  Dedi usulca. Sesinde sanki endişe vardı. 

-İyi değil.  

-Bak birşey söyleyeceğim ama sakin kal olur mu? 

-Tae söyler misin lütfen?  

Kötü birşey olduğunu sezmiştim.

-Jeon la ilgili.

-Evet?  Dedim Tanrım ondan haber alabilmiştik sonunda.

-Beni aradı. Amerika da olduğunu söyledi. Annesiyle birlikteymiş. Merak etmememi söyledi. Gayet iyiymiş. 

-Tanrım!  Dedim çığlık atarak. Biliyordum yaşadığını! Dedim devam ederek. Ama bir saniye. Peki Tae neden endişeliydi. 

-Peki sorun ne Tae?  Dedim merakla.

-Sorun şu ki hastanede tedavi görüyormuş. Ne olduğunu söylemedi. Orada özel eğitim de alıyormuş. Gelip gelmeyeceğini bilmiyorum.

-Ne! Hastane mi!... Tae telefon numarasını bana verir misin? Lütfen?

Tae ilk istemese de dayanamayıp verdi.

Hızla telefonu tuşlayarak gözlerimdeki yaşları sildim. Kalbim deli gibi çarpıyordu. Onun sesini duyacaktım. Hemde uzun zaman sonra.

Telefon uzun çalmalardan sonra açıldı.

-Alo?  

Tanrım çok özlemiştim. Heyecandan konuşamıyordum. 

-Alo? Kimsiniz? 

-J-Jeon?   Dedim kekeleyip titrek çıkan sesimle. Ondan özür dilemek içinde göl kenarında ona böyle seslenmiştim.

Telefondan uzun süre ses gelmedi. Sonra telefonun 'dıt dıt' edip kapandığını belirten o sesi duydum...



Evet sevgili okuyucularım. Yb nasıl olmuş? Kookieciğimizin ölmeyeceğini söylemiştim size :D  Lütfen vote yapın ama. Sizleri seviyorum. Okumaya devam😊

Cloudy // Jeon JungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin