Çorbamdan son bir kaşık alarak koltukta geriye doğru yaslandım. Hazır çorbalar benim kurtarıcımdı. Yemeği yetiştiremediğim zamanlar hazır çorba yapıyordum. Dayım henüz eve gelmediği için bende dayanamayıp yemeğimi yemiştim. Kapının çalmasıyla ayağa kalkıp kapıyı açtım. Gelen dayımdı.
-Hoşgeldin. Dedim gülümseyerek.
-Hoşbuldum. Dedi yüzüme bakmayarak. Ayakkabılarını çıkarıp kendi odasına doğru gitti. Kapıyı sertçe kapatıp kilitledi. Bu haline şaşırdım. Kesin birşey olmuştu. İçimden bir ses kurcalamamamı söylerken iç sesimi dinlemedim. Kapıyı tıklatıp seslendim.
-Dayı! İyi misin? Bir sorun mu var?
-Jeon bir sorun yok. Şimdi beni yalnız bırak!
Sesi yüksek çıkınca ürkmüştüm.
-Peki sen bilirsin diyerek pes ettim.
Mutfağa gidip masaya dayımın yemeğini hazırladım. Telefonum çalınca koltukta olan telefonumu elime alıp açtım.
-Alo?
-Alo Jeon!
-Efendim anne?
-Oğlum şuan istasyondayım. Gelip beni alır mısın?
-İstasyon mu? Buraya mı geldin?
Heyecanlanmıştım. 2 yıldan beri görmemiştim onu.
-Evet oğlum.
Sesi sevinçli geliyordu.
-Tamam anne bekle geliyorum.
Telefonu kapatarak cebime attım. Hızla ceketimi ve ayakkabımı giyip dayıma seslendim.
-Dayı! Annem gelmiş. Onu almaya gidiyorum istasyona.
Hızla evden çıkıp Tae nin evinin yolunu tuttum. Dayım arabasını iki ay önce sattığı için arabaya ihtiyacım vardı. Evin önüne gelince kapıyı tıklatıp açılmasını bekledim. Bir süre sonra uykulu gözlerle bana bakan Tae yle göz göze geldim. Bu haline kıkırdadım.
-Hoşgeldin Jeon! İçeri girsene.
-Yok Tae girmiyim. Arabaya ihtiyacım var. Annem gelmiş onu istasyondan almam lazım.
-Ooo annen geldi demek!
Dedi sevinçle. Az önceki uykulu halinden hiç eser kalmamıştı.
-Evet ama anahtarı vermezsen ilk trene binip geri dönücek.
Diyip kıkırdadım. Tae bir kahkaha patlatarak içeriden anahtarı getirdi.
-Al dostum. Benim külüstür bir işe yarasın. Dedi gülerek.
-Emin ol işe yarayacak diyip güldüm.
Tae'ye veda ederek arabaya bindim. Hızla istasyona sürdüm Tae'nin meşhur külüstürünü. Arabadan inerek trenden inenlere baktım. Beni tanıyabilecek miydi acaba? Yüzümdeki bu yaralarla bana kızacağı kesindi. Bu işlerle uğraştığımı dayıma yalvarmıştım anneme söylememesi için. Derin bir nefes alıp bana doğru gelen anneme sarıldım. Annem beni dakikalarca sarılıp sıktığı için artık nefes alamayacak duruma gelmiştim. Üstelik karnımda ki ezik çoktan ağrımaya başlamıştı.
-Anne! Boğacaksın beni dedim boğuk çıkan sesimle.
Annem üzülerek benden ayrıldı. Daha sonra çığlık atarak eliyle ağzını kapattı.
-Jeon! Bu halinde ne böyle!
Şimdi işim bitmişti. Ama pes etmeyecektim.
-Anne anlatıcam hepsini. Hadi şimdi arabamıza binelim ha?
En sonunda ikna edebilmiştim annemi. Yol boyunca sohbet etmiştik. Ve maalesef yediğim haltları söylemek zorunda kalmıştım. Yoksa annem ne yapıp öğrenirdi herşeyi.
Eve gelince koyu bir sohbet edip hasret gidermiştik annemle. Dayımda bize katılmıştı ama suratından düşen bin parçaydı. Telefonum çalınca elimi cebime atıp arayana baktım. 'O' arıyordu. Yüzümde kocaman bir gülümseme oluşmuştu.
-İşte buna bakmam lazım! Yoksa kıyameti koparacak. Diyip annemle dayıma gülümsedim. Hızla yerimden kalkıp mutfağa gittim.
-Alo?
-Alo Jeon?
-Efendim?
-Nerdesin Jeon! Arıyorum arıyorum meşgule atıyorsun! Başına bir iş geldi diye nası korktum haberin var mı senin!
-Beni merak mı ettin?
Dedim imalı bir şekilde. Uzun süre ses gelmeyince yanaklarının kızardığına emindim.
-E-evet.
-Merak etme annem geldi. Onu almaya gitmiştim istasyona dedim gülerek.
-Peki o zaman kapatayım ben.
-Sesini biraz daha duysaydım. Malum bugün hiç göremedim.
-Jeon! Çok hoşuna gidiyor demi beni utandırmak. Görüşürüz!
Diyip telefonu kapattı. Ya ama bu çok tatlıydı. Trip atma numarası yapıyordu yine. Malum utancından daha fazla konuşamazdı. Yüzümdeki aptal gülümsemeyle salona doğru giderken bir an duraksadım. Duyduğum sözle olduğum yere çivilenmiştim.
-Evet doğru duymuşsun abi. Jeon'u buradan götürmeye geldim.