Gözyaşlarım eşliğinde açtım odamın kapısını ve yatağıma yüz üstü yatıp daha çok ağlamaya başladım. Yoktu. Artık o yoktu. Mutlu olamıyordum Justin olmadan. Aşkın kapanına yakalanmış kurtarılmayı bekliyordum ama boş bir bekleyişin içindeydim.
"Ada? N'oldu?" diye sesi geldi Ateşin balkondan. Hem kendimi hem de onu üzüyordum ama Justinsiz yapamıyordum işte. Mutlu olamıyordum onsuz.
"Gitti Ateş, gitti" dedim yastığıma gömülü yüzümü kaldırarak. Ateş yanıma yaklaştı "Ada biliyorsun ki o Mila'nın adamıydı ve gitme-" derken Ateşin lafı kapının çalmasıyla bölündü.
Ateş ayağa kalktı ve kapıyı açtı. O kapıyı açar açmaz ben de yataktan kalktım ve kimin geldiğine bakmaya çalıştım.
Tanımadığım biri vardı kapıda ve nefes nefese kalmış, Ateş'e bir şeyler söylüyordu. Konuşmalarına kulak misafir olmak zorunda kaldım. "Ateş...Adayı çağır....Cadılar....g-geri geldiler" dedi kapıdaki tanımadığım çocuk. Hızlıca ayağa kalktım ve gözyaşlarımı sildim. Ateş bana döndü "Ada cadı-" derken Ateş'in lafını böldüm. "Duydum Ateş. Hadi koş çabuk" dedim ve Ateşle birlikte koşarak merdivenlerden inmeye başladık.
Merdivenlerden inerken bahçeye yaklaştıkça bağırışma sesleri yükselmeye başlıyordu. Nefes nefese bir şekilde bahçeye varmıştık Ateşle.
Ateş köşede duran bir uçan motoru aldı ve cadılarla savaşmaya başladı. Ben de hemen dönüştüm ve havaya, cadıların yanına yükseldim.
"Yine gelmişsiniz. Canınız dayak yemek istedi herhalde" diye bağırdım. Cadılar sesimi duyar duymaz bana döndüler. Birkaç saniye sonra aralarından Mila öne çıktı ve konuşmaya başladı. "Bakın kimler gelmiş. Sevdiğini kaybetmek nasıl bir duygu canım?" dedi Mila kibirli çıkan sesiyle.
Sevdiğini kaybetmek mi? Nasıl yani? Ne demek istemişti ki? "Ne diyosun sen?" dedim sorgulayıcı çıkmış sesimle. Mila önce bir kahkaha attı ve konuşmaya başladı. "Aaa sen bilmiyor musun? Justin öldü! Benimle yaptığı anlaşmayı bozmak istedi. Nedeniyse seni sevdiği içinmiş. Ben de anlaşmayı bozdum ve öldürdüm!" dedi Mila kızgın sesiyle.
Dünya başıma yıkılmıştı. Ölmüş müydü gerçekten? Beni sevmiş miydi Justin? Donup kalmıştım Mila'nın o sözlerinden sonra. Gözümü kırpıştırdım ve bir damla yaş süzüldü yanağıma doğru. "Ne?" dedim ve ses kulağımda yankılandı.
Mila bir kez daha güldü "Sana bir video izleticem" dedi Mila ve cebinden telefonunu çıkardı. "İyi izle!" dedi ve telefonundan bir video açtı ve büyüye telefonu uçurup önüme getirdi.
Videoda Justin bir sandalyeye bağlanmıştı.
"Son sözlerin neler Justin?" diye konuşuyordu Mila videoda. Justin'in titrek ve üzgün sesini duydum sonrasında.
"Ada ilk başlarda zarar vermek için yaklaşmıştım sana. Sonrasındaysa Mila bana bir anlaşma sundu ve ben de kabul ettim ve keşke etmeseydim. Mila benden seni ona getirmemi istedi. Ben de bunun için sana daha yakın davrandım ama sonrasında aşık oldum. Mila'ya anlaşmayı iptal etmesini söyledim ama etmedi. Merdiven altındaki Pelinle konuşmamızın başını dinlemedin. Merdiven altındaki Pelin'in sana attığı yumruktan seni koruyabilirdim ama Pelin'in sihiri benden daha güçlü olduğu için beni ve seni o an öldürebilirdi. Lütfen Ada affet beni. Çok özür dilerim. Ben seni hep sevdim ve sonsuza kadar sevicem. Affet be-" derken Justin'in sesi bölündü ve Mila'nın sesi duyuldu. "Yeter!" dedi Mila videoda ve videonun devamını bir sesizlik kapladı.Gözümü videodan ayırdım ve etrafa göz gezdirdim. Herkes dikkatini bana vermişti. Tekrar videoya döndüm ve korkunç saniyeleri izledim. "Aaaaa" diye çığlık sesini duydum. Justin'in sesiydi bu. Sonrasında boynuna hızlıca gelen baltayla kafası gövdesinden ayrıldı.
"Aaa" diye bir çığlık attım ve ellerimle kulaklarımı kapattım. Gözlerimi de kapattım ve titremeye başladım. Yere indim ve yere oturdum ve dizlerimi ellerimle kendime çekip ağlamaya başladım. Hıçkırıklara boğularak ağladım. "Hayır, hayır! Olamaz, ölemez, hayııır!" diyordum. Sonrasında Milanın kahkaha seslerini duydum.
Kim bu kadar acımasız ve duygusuz olabilirdi ki? Justin'in canı kim bilir ne kadar acımıştır? Gitmesine bile dayanamamışken ölmesine nasıl dayanırdım ben?
Hızlıca ayağa kalktım ve kanatlarımı çırpıp havaya yükseldim. O sırada dikkatimi çeken tek şey kimsenin bir şey yapmayışıydı. Birbirleriyle savaşmıyorlar, meraklı gözlerle sadece beni izliyorlardı.
"Ben, Doğanın Kızı! Sana sesleniyorum doğa! Bütün gücünü istiyorum!!" dedim ve ellerimi göğsüme dayadım. Birkaç saniye bekledikten sonra kollarımı iki yana açtım ve hissettiğim gücümü etrafa fırlattım.
Güç etrafa yayılıp cadılara deydiği anda Mila da dahil bütün cadılar buna karşı koyamadı ve yere düştü. Yerde kıpırdamadan yatan Mila'nın yanına gittim. "Son sözlerini söyle Mila!" dedim sinirle.
Ona acımayacaktım çünkü o Justin'e acımamıştı. Mila'nın kısık sesini duydum "Ada yapma!" diyordu. Kızgın bir şekilde baktım ona ve "ama sen yaptın!" dedim.
Ellerimi birbirine yaklaştırdım ve kısık bir sesle "dal okları" dedim.Avucumda oluşmuş okları Mila'nın karnına fırlatmaya hazırlanırken onun kadar acımasız olamayacağımı anladım ve elimi bir ağaca çevirip avucumun içindeki sihiri oraya fırlattım.
Mila'ya arkamı döndüm ve birkaç adım ileri gittim. "Yapamıyorum işte. Senin kadar acımasız olamıyorum. Kahretsin!" dedim ve gözyaşlarım eşliğinde Nora'nın yanına koşup boynuna sarıldım.
Birkaç saniye sonra annemin sesini duydum. "Sakın kaçmaya çalışmayın!" diyordu arkamdakilere kızgın sesiyle. Arkamı dönüp baktığımda Mila'nın ve birkaç perisinin ellerinin kelepçeli olduğunu gördüm. Etraflarındaysa bu ülkenin polisi zannettiğim birkaç adam vardı.
Anneme döndüm ve "onları hapishane gibi bir yere götürüceksiniz ama ordan da büyü kullanıp kaçarlarsa ne olucak?" dedim. Annem hiç beklemeden cevap verdi "Onları özel bir hapishaneye götürücez Ada. O hapishanenin duvarları büyüyü ve sihiri etkisiz hale getiren özel bir malzemeyle yapılmıştır. O duvarların içerisinde yapılan büyü ve sihirler işe yaramaz" dedi annem. Annemin bu sözlerine cevap vermedim ve yatakhaneye doğru ilerledim.
Justin ölmüşdü. İnanamıyordum ve inanmak da istemiyordum ama gözlerimle görmüştüm. Ölmüştü işte ölmüştü. Yavaş adımlarla çıktığım merdivenlerde adımlarımı biraz daha hızlandırdım ve odama doğru gözyaşlarım eşliğinde koşmaya başladım.
Odama geldiğimde televizyonun karşısındaki koltuğa oturdum ama televizyonu açmadım. Justin'le küstüğümüz gün tam da bu koltukta oturuyordum. Onunla son kavgamı bu koltukta etmiştim ve onunla birlikte son kez gülmüştüm.
Elime kağıt ve kalem alıp bir mektup yazdım ve yastığımın altına sıkıştırdım. Yatağın üstüne oturup etrafa bakınmaya başladım.
Heryerde Justinle yaşadım mutlu, mutsuz tonlarca anım vardı. Nereye baksam onu görüyordum. Sağımda, solumda, önümde ve arkamda o vardı sanki.
Kafamı yastığa koydum ve ayaklarımı yatağın ortasına sürükledim. Ellerimi göbeğimin ortasında birleştirdim ve tavanı seyretmeye başladım.
Ben 15 yaşımdaydım ama ruhum çoktan 100 yaşını doldurmuştu. Şu birkaç ayda ne kadar da üzülmüştüm. Sanki hayat 15 yıldır dökmediğim gözyaşlarımı birkaç aya sıkıştırmıştı.
Tavana diktiğim gözlerimi daha fazla açık tutamadım ve birkaç gündür bayağ bi ihtiyacım olan derin bir uykuya daldım.
Bu Mila ne kadar vicdansız ya. Nasıl bu kadar acımasız olabilir ki?
Şimdi Mila'yı falan boş verelim de Ada'nın hali ne olucak acaba? Justin'in ölümüne katlanabilecek mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doğanın Kızı
FantasyDoğduğumdan beri ait olmam gereken hayatıma 15 yaşımda kavuştum. Kim babasını özlediğinde gidip bir ağaca sarılır ki? Ben. Çünkü benim gücümün kaynağı doğaydı ve babamdan kalan tek mirastı. Ben herkes gibi değildim. Ben özeldim. Ben Doğanın Kızı'yd...