Gözlerimi açtığımda hava karanlık değildi. Duvardaki saate göz gezdirdim ve saatin sabah 9 olduğunu gördüm. Dün akşam saat 6 gibi uyumuştum ve şimdi saat saba 9 olmuştu. Bu kadar fazla uyuduğum için kendime çok fazla şaşırdım ama bunu fazla kafama takmadım.
Uyku sersemliğimi atmak için temiz hava iyi gelir diye düşündüm ve yatağımdan kalkıp balkona doğru yürümeye başladım.
Balkona yaklaştıkça yükselen horlama sesleri geliyordu kulağıma. Adımlarımı hızlandırdım ve balkonun kapısından balkona girdim. Soluma baktığımda koltuğukta otururken uyuyakalmış Ateş'i gördüm.
"Ateş kalk" dedim ve Ateşi dürtmeye başladım. Ateş dürtmelerime tepki vermeyince "Ateeeş" diye bağırdım. Ateş irkilerek uyandı ve gözlerini ovuşturdu.
"N'oldu Ada?" dedi. Güldüm ve "horluyorsun" dedim. "Ben horlamam" dedi Ateş ayağa kalkarak. "Hı hı tabii" dedim gülerek.
Ateş içeri girdi. Ben de balkonda ayakta durarak etrafı izlemeye başladım. "Ada saat 9 olmuş ve biz daha kahvaltı yapmadık!" dedi Ateş içerden.
Neden bu kadar acele ediyordu hiç anlamamıştım. Önümüzde kıskoca bir gün vardı oysaki.
"Bak hala dikiliyor orda! Hadi Ada içeri gel de kahvaltıyı hazırlayalım çabuk" dedi Ateş. İçeri girdim ve sol kolumu duvara yaslayıp Ateş'i seyretmeye başladım.
"Neden bu kadar acele ediyorsun ki? Önümüzde koca bir gün var" dedim. Ateş bana döndü. Biraz endişeli görünüyordu. "Şey eee... hiiç öylesine yani bir nedeni yok" dedi ve bana arkasını dönüp buz dolabından aldığı salatalıkları doğramaya başladı.
Ateş salatalıkları doğramayı bitirdikten sonra buz dolabından bir sucuk aldı ve paketinden çıkardı. Sonra da ocağın üstündeki tavaya sucuğu koydu. O sucuğu koyar koymaz kahkaha atmaya başladım. "Sucukları doğraman gerekmiyor muydu?" dedim. Ateş de benimle birlikte gülmeye başladı ama içinden gelerek gülmediği çok belliydi.
"Ateş sana ne oldu?" dedim ciddiyetle. Ateş bu sözlerimi duymamış gibi yaptı ama duyduğu çok belliydi. "Ateş! Sana ne oldu" dedim bağırarak.
Ateş önce öksürdü ve "bir şey olmadı. Şimdi nerden çıkardın onu?" dedi. "Ateş ben anlarım! N'oldu dedim. Söylüyor musun, zorla mı söyletiyim?" dedim ciddiyetle.
Ateş hazırladığı salata tabağını masaya koydu ve sonra yanıma geldi. "Önce bi oturalım" dedi. Yemek masasındaki sandalyeleri karşı karşıya koyduk ve oturduk. Meraklı gözlerle ne olduğunu anlamaya çalışıyordum.
Ateş konuşmaya başladı. "Şey... hani biz ağabeyini bulmaya gidicektik ya. İşte akşam seni de çağırıcaktık ama sonra uyuduğunu görünce uyandırmak istemedik ve kendimiz gittik-" dedi Ateş. "Ne!? Ya neden beni uyandırmadınız?" dedim sinirle. "Ada tamam suçluyuz biliyorum" dedi Ateş. Sinirlenmiştim ve daha söyleyeceğim bir çok şeyim vardı ama Ateş'in sözlerinin sonrasını da çok merak ediyordum. "Ee sonra n'oldu?" dedim sakinleşerek. Ateş biraz bekledi ve sonra konuşmaya başladı. "Sonra cam perisini bulduk. Uzun uğraşlar sonucu ağabeyini nerede sakladığını da öğrendik ama şey" dedi Ateş ve sustu. "Ne ya ne!" dedim. Ateş önce yutkundu ve sonra devam etti. "Ağabeyini bulduğumuzda...ölmüştü" dedi Ateş.
Ölmüştü. O da ölmüştü. Sevdiğim herkes teker teker ölüyor ve benim elimden hiç bir şey gelmiyordu.
"Biz ilk şunu merak ettik. Neden şu zamana kadar gücü onun bedenini yok etmedi? Nedeniyse cam perisinin onu sakladığı yerin büyülü olmasıymış" dedi Ateş.
Gözyaşlarımı tutamadım ve hızla ayağa kalktım. Ateşin söylediklerine yanıt verdim. "Gerçekten bunu umursadığımı mı düşünüyorsun Ateş? Benim derdim bu değil! Benim derdim sevdiklerimin gözlerimin önünde ölmesi ve benim buna hiçbir şey yapamamam" dedim ve odadan hızlıca çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doğanın Kızı
FantasíaDoğduğumdan beri ait olmam gereken hayatıma 15 yaşımda kavuştum. Kim babasını özlediğinde gidip bir ağaca sarılır ki? Ben. Çünkü benim gücümün kaynağı doğaydı ve babamdan kalan tek mirastı. Ben herkes gibi değildim. Ben özeldim. Ben Doğanın Kızı'yd...