Hep bu saf kalbim yüzünden kaybettim hayatımda. Herkese çabucak inandım ve güvendim. Hayatımda annem ve babam bile bana yalan söylemişken başkası neden söylemesin ki?
Ağlamaktan harap olmuştum. Dora da gelmişti odama. İkisi beni teselli etmeye çalışıyordu ama işe yaramıyordu.
Her seferinde çalınca başıma dert olan telefonum yine çalıyordu. "Nora telefonumu verebilir misin?" dedim ve yatağın üzerinde duran telefonumu işaret ettim. Nora ayağa kalktı ve telefonumu yatağın üzerinden alıp bana getirdi.
Arayan annemdi. Gözyaşlarımı sildim, telefonu açtım ve daha alo bile diyemeden annem konuşmaya başladı. "Ada, Nora ve Dorayı da çağırıp çalışma odama gelin hemen." dedi annem. Yine bir sorun vardı kesin. Bir aksiyonsuz günüm geçmiyordu zaten.
"Annem bizi çağırıyor kızlar" dedim Nora ve Doraya. Birlikte ayağa kalktık ve odadan çıkmak için kapıya doğru yürümeye başladık. Odada ki aynaya gözüm takıldı, önünden geçerken bir bakayım dedim ve ne göreyim? Gözlerim kıpkırmızı olmuştu. "Kızlar bu halde gidemem" dedim. Nora ve Dora aynı anda bana döndüler. "Hmm haklısın bu gözlerle gidemezsin ama benim bir fikrim var" dedi Nora ve göz kırptı.
Nora omuzlarımdan tuttu ve beni yatağın üstüne oturttu. "Dora çantanı getirir misin?" dedi Nora. Şaşkın şaşkın ben Noraya bakarken Nora, Doranın çantasından 20'li bir göz farı ve göz kalemi çıkarttı. Dora çok süsüne düşkün olduğu için 20'li göz farının onun çantasından çıkmasına hiç şaşırmamıştım.
Şimdi anlamıştım. Nora kırmızılıkları kapatmak için göz farı kullanıcaktı. Birkaç dakika sonra Nora'nın gözlerimle işi bitince ayağa kalktım ve aynaya koştum. Aynada gözlerime baktım. Gözlerimde ki kırmızılıklar yok olmuştu.
"Nora! Sen inanılmazsın" dedim ve boynuna sarıldım Nora'nın. Sevincim son bulduğunda koşarak annemin çalışma odasına gittik.
Kapıyı tıklattım, Nora ve Dorayla birlikte içeri girdik. İçeri girer girmez deri koltukta oturan Drake, Ateş ve Justin'i gördüm. O anda orayı terk ederdim ama bu anneme saygısızlık etmek olurdu. Sakin kaldım ve onların oturduğu koltuğun karşısındaki deri geniş koltuğa Nora, Dora ve ben oturduk.
Annemin masası odanın tam ortasındaydı. Masanın önünde sağ ve solda yer alan karşılıklı deri, 3'lü koltuklar vardı. Justin koltukta arkasında yaslanmıştı. Beni gördüğü anda biraz öne eğildi, bacaklarını biraz açtı ve ellerini bacaklarının arasında birleştirdi. Onların oturduğu koltuğun karşısındaki diğer koltuğa Nora ve Dorayla oturduk. Justin ben oturana kadar beni izledi. Üzgün görünüyordu ama hala ona sinirli olduğum için onu takmadım.
"Hatırladığınız gibi Ada'nın ağabeyinin öldüğünü öğrenmiştik. Bu tamamen bir yalandan ibaretmiş. Cam perisi yalan söylemiş. Bütün hepsi benim hatam. Ona ilk sözünde güvenmiştim. Biraz daha araştırınca aslında onun ölmediğini öğrendim" dedi annem. Hem şaşırmış hem de sevinmiştim. "Ee o zaman neden bekliyoruz ki? Hadi hemen gidelim kurtaralım ağabeyimi" dedim. Ayağa kalktım hızlıca. "Ada dur! Cam perisi sandığınızdan daha güçlü. Hepinizi buraya çağırmamın sebebi okulun en güçlü sihirlerini sizin taşımanız. Ada'nın ağabeyini hepiniz kurtarıcaksınız. Takım çalışmasıyla. Ama önce bunun için sizi hazırlayacağım. Hem güçlerinizi daha iyi kullanmanızı, hem de size savaş hareketleri göstericem." dedi annem. Yerime oturdum. Annem elini masanın biraz altına uzattı ve bir çekmeceyi açıp içinden birkaç şey çıkarttı. "Bunlar size özel kolyeler ve yüzükler. Bu kolyeler ve yüzükler güçlerinizi daha kolay kontrol edebilmenizi sağlayacak" dedi annem ve bize dağıtmaya başladı.
Ada'nın Kolyesi
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doğanın Kızı
FantasíaDoğduğumdan beri ait olmam gereken hayatıma 15 yaşımda kavuştum. Kim babasını özlediğinde gidip bir ağaca sarılır ki? Ben. Çünkü benim gücümün kaynağı doğaydı ve babamdan kalan tek mirastı. Ben herkes gibi değildim. Ben özeldim. Ben Doğanın Kızı'yd...