~Boşluğun içinde; hayatın dışındaMüzik: LP - Muddy Waters [Live Session]
Ölüm...
Sanırım sıradan insanlarla taşıdığım tek ortak yönüm, bir gün herkes gibi ölecek olmaktı. Aykırı olmak bazı şeylerin önüne geçmiyordu.
Ölüm acıtıyordu.
Herkesin hissettiği gibi...
Sanırım aykırılığımı bozan bir şey daha bulmuştum.
Ölüm acıtıyordu ama zamanla geçiyordu. Sanki yaraların ilk gün ki acılarının kabuk bağladığında azalması gibi. Mesela artık annemin ve babamın mezarının başında oturmak hiçbir şey hissettirmiyordu.
Sadece boşluğun içinde, hayatın dışında gibiydim...
"Sen Şefo? Sen de benim gibi boşlukta mısın?"
Ona baktım. O benden daha üzgün bakıyordu.
O hayatın içinde, boşluğun dışındaydı...
Mezarlığın yanından kalktım. Yürümeye başladım. Şefo'nun arkamdan gelmediğini fark ettiğimde arkama baktım. Mezarlığa iki ayağını koymuş bakıyordu. Sanki onlarla konuşuyor, onları hissediyor gibiydi. Önümdeki merdivenin basamağına oturdum ve onu izlemeye başladım. Kısık sesler çıkarıyordu. Gülümsedim. Onların duyabileceğini sanıyordu. Sanırım onun kadar masum olmak isterdim.
Yanıma biri oturdu. Çağrı olduğunu biliyordum. Dönüp bakma gereği duymadım. Kolunu omzuma attı ve hafifçe sıvazladı.
"Vefalı hayvan."
Kafamı salladım. "O hatırlatmasa ölüm yıl dönümleri olduğu aklıma bile gelmezdi. Normalde olsa asla buraya gelmem."
"Ama o istediği için geliyorsun."
Kafamı salladım. "Onlar artık yok. Buraya gelmenin de anlamı yok."
"Şefo için anlamı var. Senin içinde olmalı, Bulut."
Ona baktım. Ona baktığımı hissettiğinde Şefoya bakan gözleri bana dönmüştü. Elini alıp kalbimin üzerine koydum. "Hissediyor musun?"
Yaptığım hareket hem onu afallatmış hem de kaşlarını çatmıştı. Anlamadığını belirtircesine, "Neyi?" diye sordu.
"Boşluğu..." diye fısıldadım. Gözlerindeki buruk ifadeyi gördüğümde elini ittim. Ellerimi saçlarımın arasına daldırıp sertçe çekiştirdim. Belki de bu yaşadığım anı, acıyla bitirmek için bir sebep aradım ama olamadı. Hiçbir acı kalbime ulaşmıyordu. "Hiçbir şey hissetmiyorum. Hissetmediğim bir şeye anlam yükleyemem."
Birkaç dakika bana baktı. Belki acıyordu, belki de üzülüyordu. Bu umurumda değildi. Her ne kadar yapmayacağını bilsem de bir tepki bekledim. O ise yalnızca kafasını sallamıştı. Bir şey demezdi. Aptal tesellileri sevmezdi. Bu yüzden Çağrıyı seviyordum. Benim için değerliydi. Ayağa kalktım. "Ben yürüyeceğim. Sen Şerafettin'i eve götür."
Son kez Şefo'ya baktım. Oraya odaklanmıştı. Üzgün olduğunu biliyordum. Hissediyordum. Üzerine gitmeyecektim. Benim hissizlikle beslenen bedenim onun gibi değildi. O acıyla, vefayla, sevgiyle beslenebiliyordu. Önüme döndüm ve yürümeye başladım. Mezarlıktan çıktım. Bugün pazardı ve işim yoktu. Gerçi olsa da gitmeyecektim. Bugün gezegenimin heyecana ihtiyacı vardı. Adrenalini her zerremde yaşamak istiyordum. Bir süre ilerledim. Yükselen kavga sesiyle kaşlarım çatılmış ve arayış içinde etrafa bakınmaya başladım. Yolda bir kadına bağırıp çağıran bir adam dikkatimi çekti. Elinde olsa kadını dövecekti. Damarlarımdaki kanın ters akışını hissettiğim an yumruklarım birer yumak haline gelmişti. Onların yanına doğru ilerlemeye başlayan ayaklarım âdeta benden bağımsız ilerliyordu. Onların yanına vardığımda adamın omzuna elimi koydum. Adam afallamış ama karısına baktığı çatık kaşlarını bozmadan dönüp bana bakmıştı.
![](https://img.wattpad.com/cover/117511518-288-k403296.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖKYÜZÜNDE BULUT YERYÜZÜNDE DENİZ
Beletrie#wattys2018longlist# | TAMAMLANDI| Notalar duyguları yaşar, Duygular hayalleri... Şimdi iki insan düşün. Her notada aynı duyguları, her duyguda aynı hayalleri kuran... Ama bu iki insan arasındaki imkansızlıkta, tek imkan müzik notaları olsun... ...