Müzik: Evgeny Grinko - Dusty RoomBir kadına ömrünü miras bırakan bir Adam
Bazen susmanın konuşmaktan daha ağır olduğunu söylerler. Bilirsiniz ben ağır denilen her terimin altında yatan anlamı tek tek yaşamayı severdim. Bu kez ise susmayı denedim.
Sustum hece hece, sanki neden sustuğumu izah etmeye çalışır gibi. Her sustuğum kelimenin altını çizdim, not ettim birer birer. O notları biriktirdim sanki bir mürekkep bulsam, satırlarına sustuklarımla susmadıklarımı harmanlayarak bir kitap çıkacak gibi. Bir pencereye yaklaştım usulca.
Şimdi buradan atsam bu notları, dökülse insanların kafasına, sustuklarım konuştuklarım gibi olur muydu?
Olmazdı. Bu yüzden o biriktirdiğim bütün notları kenara bıraktım ve kendimi atmayı seçtim. Öyle ki ilmek ilmek planlar kurarken kaçmayı denediğim bu binadan çıkarken ayak seslerimi bile susturdum.
Koşmam için öğretilen bütün sesleri zihnime gömerek sustum. Ne duydum ne gördüm ne de işittim... Sadece sustum. Çünkü bir düşünür der ki; söyleyemediği cümlelerde birikir insan...
Sustum, koşarak uzaklaştığım tımarhaneden kaçarken. Dünya zaten Evren'in bir hapishanesiyse benim dünyanın içindeki başka bir hapishanede ne işim vardı ki?
Deniz can çekişirken benim iyileşmemin ne önemi vardı?
Ona ulaşmalıydım. Ona sustuklarımla ulaşmalı, onu sustuklarımla gülümsetmeliydim. Bilirsiniz ağır şeyleri ikimizden başka kimse sevemezdi.
Ne de olsa Gökyüzünde ben, Yeryüzünde o varken, gezegenimizi bölebilecek hiçbir güç yoktu.
Daha sonra gezegenimi yaktığımı hatırlayınca yavaşlayan ayaklarıma engel olamadım. Ait olamadığım bir yerdeydim. Hani olur ya bir yerin ne sağında olursun ne solunda, tam ortasında olursun. Aslında ortasında olduğun yer ait olmadığın yerdir. İşte tam o noktadaydım.
"Olsun, belki o gezegenini yakmamıştır, belki beni kabul eder," demiştim karşımdaki ıssız sokağı aydınlatan sönük lambaya bakarak. Yanımdan nesnelerin gelip geçtiğini hissediyordum. Kimisi araba, kimisi insan, kimisi hayvan... Ama umurumda değildi. Sadece etrafımda dönmeye başladım hangi yöne gideceğimi bilmeden.
Onu nasıl bulacaktım?
Onu kaybetmeden ona nasıl yetişecektim?
Yanımdan geçen yaşlı bir adamı durdurdum bir anda. Karşısında böyle bir noktada kalmış çaresiz adama şaşkınlık içinde baktı. Belki de benim neden burada vakit kaybettiğimi düşünüp halime acıdı, bilemiyorum.
"Kanser hastası biri nerede tedavi olabilir?" diye soruverdim saçma bir şekilde. Sanki karanlıktan aydınlığa çıkmaya çalışırken açmaya çalıştığım fenerin pili bitmişti.
Çıkmaya çalıştığım her yolun sonu karanlık satırlarda saklıydı...
Adam afalladı. Birkaç saniye sorumdaki anlamı anlamaya çalıştı kendi içinde. "Her hastane olabilir, evlat. Sen hangi hastaneyi soruyorsun?" diye sordu.
"Bende bilmiyorum ki," demiştim ilk kez pes ederken. Güneş öldüğünden beri ilk kabullenişimdi. Belki de arkamda bıraktığım hastanenin bana öğrettiği bir olguya kapılmıştım, bilemiyorum. Gülümsedi yaşlı adam. Eli omzuma gitti ve sıvazladı sanki onun yakın bir ahbabıymışım gibi.
"Sakin ol. Yardım etmemi ister misin?" diye sordu. Bulut kimseden yardım istemez demeyin. Belki bir gezegeni yakmış olabilirdim ama o gezegeni yakmadan önce kurduğum cümleler hâlâ geçerliliğini koruyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/117511518-288-k403296.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖKYÜZÜNDE BULUT YERYÜZÜNDE DENİZ
Genel Kurgu#wattys2018longlist# | TAMAMLANDI| Notalar duyguları yaşar, Duygular hayalleri... Şimdi iki insan düşün. Her notada aynı duyguları, her duyguda aynı hayalleri kuran... Ama bu iki insan arasındaki imkansızlıkta, tek imkan müzik notaları olsun... ...