Gecenin bağrına saklanmış kadının koynundaki yıldız

365 30 17
                                    

Gecenin bağrına saklanmış kadının koynundaki yıldız

Müzik: Toygar ışıklı - Hafızamdan gitmiyor

Sığ bir denizdeydim fakat kayboldum.  Çok yüksek olmayan bir uçurumdaydım fakat düştüm. Kırılasım vardı, sadece küçük bir dokunuş beni paramparça etmeye yetti. Siyahlara bürünmüş insanların arasında kendimi bulmaya çalışırken avuçlarımı sıkı sıkı tutan kadına baktım. Ağlıyordu. Sanki sığ olan o denizde benimle birlikte kaybolmuş, çok yüksek olmayan uçurumdan birlikte düşüp birlikte parçalanmıştık.

Göğsümde soğukluğunu hissettiğim annesinin ten izlerinin üzerine kafasını koydu. Ne garipti... Dün annesinin soğuk teninin yerini kızının sıcak teni değiyordu. Etrafa baktım. Siyaha bürünmüş insanlara... Bazısı ağlıyordu. Gülmek istemiştim. Bu insanlar acı çekerken neredelerdi?

Yaşadığında görünmez insanlar, öldüğünde görünür hale gediğinde aslında görünür olan kısımları cesetten başka bir şey değildi. Arkasından ağlandığından habersiz gitmişti Aysun Hanım.

Kimi kandırıyorlardı?

Kendilerini mi?

Yoksa ruhu bedeninden ayrılmış ve artık ebediyete ulaşmış bir cesedi mi?

Kendi içimizde kendimizi o kadar tanımıyorduk ki, Tanrı en başından beri haklıydı. Bu dünya ebediyeti hak etmiyordu. Aslında hak etmeyen bizlerdik. Dünyayı böylesine gösteren sadece biz...

Fakir olduğunda zengin olanları suçlayan, zengin olduğunda fakiri hor gören, haksız bir davada tutulan alkışa böbürlenen, iyilik yaptıktan sonra bunu her daim dilden düşürmeyen, sanki bizler muhteşem insanlarmışız gibi başka insanları sürekli eleştiren, hataları sınıflandırırken kendine ait ayrı bir sınıf yaratan bizler...

Kimdik biz?

Hepimizin gireceği yer karşımdaki şu topraksa nedir bu kin, öfke, böbürlenme?

Herkesin elinde bir çamur, birbirlerine atıp duruyorlar. Fakat kimse o çamurun avuçlarına bulaştığının farkında değildi.

"İçinden gülüyorsun değil mi?" diye fısıldadı kulağıma doğru. Sesi çatallıydı. Ağlamaktan küf tutmuş sesi cızırtılı radyo gibiydi.

"Neden?"

Kafasına geçirdiği bone çeneme sürtünüyordu. Oysa saçları olsa onları koklardım.  Yüzümü koyardım tenime bir kez olsun değsin saçları diye...

"Çaresizlikten annesini bırakabilecek tek bir akraba bulamayan Deniz'e Bulut adında bir adam yardım etti. Üstelik ölmeden önce onu mutlu edip uğurladı," kafasını kaldırıp morarmış gözaltının hemen altında bulunan maskesinin içinden konuştu. "Onun üzerinde senin hakkın buradaki insanlardan fazla, Bulut."

"Hak verilebilen bir şey mi?" diye sorduğumda yorgunluktan kapanmak üzere olan gözleri bana alttan bakmaya devam etti. Cevapsız kaldığımda gülümsemiştim. "Eğer benliğimde sakladığım haklarımı verebiliyorsam hepsini sana vereceğim. Bütün haklarım senin olsun."

Sağ gözünden bir damla yaş dudaklarına kapattığı o ince bez parçasının arasından süzüldü gitti. Bir insanın yok oluş hikâyesi gibiydi. Vardı, koştu ve öldü. Üç kelimelik bir hikâyenin bitişini onun gözyaşının kayboluşuyla görmüştüm.

"Her zaman arkamda olduğun için teşekkür ederim."

Sicimle yüreğime düşen sızıyla yutkunmuştum. "Oysa arkanda değil, yanında olmak isterdim." Şimdi bir sigara yakmalıydım. Tam şu anda olmalıydı. Çünkü sızlayan yaramın iyileşmesini bekleyecek mecalim yoktu. Alıp yakmalı ve kurtulmalıydım.  Fakat sızlayan yaramı yakacak ne bir çakmadığım, yandığında tüten dumanını içebileceğim ciğerim vardı. Onun için soldurmuştum bütün ciğerlerimi.

GÖKYÜZÜNDE BULUT YERYÜZÜNDE DENİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin