Prensesin busesiyle uyanan prensMüzik: Max Richter - On the Natural of light
Yaktığım gezegenin ucundan dökülen külleri biriktirip ruhsuz bedenimi yakmak için kibrit yaptım. Kibriti sürttüm dilime tükürüğümle tutuşturdum. Bedenime sanki lanetler okuyarak tükürmüşüm gibi parmak uçlarımdan yakmaya başladım.
Çünkü bu parmak uçları gitara dokunamayacak kadar kör olsun istedim...
Sonra avuçlarım yandı, hayallerim gibi...
Sonra ise bedenim kabara kabara alev aldı, toprağa karışma hakkını elinden aldığımı isyan eder gibi...
"Sende benimle ölmek ister misin Qusimodo?" diye sordum karanlıkta her daim sohbet etmeyi sevdiğim dostuma. Yine ayaklarımı kemiriyordu ama acımıyordu. Artık hissetmiyordum.
Cevap vermedi. Belki de canına benden daha fazla değer veriyordu. Ölüm herkesin korktuğu bir düşmanıyken benim kavuşmak istediğim ailemdi. Öldüğümde bu karanlıktan kurtulacaktım. Öldüğümde bu hapishaneden kurtulacaktım.
"Bulut?"
Gözlerimi yumdum.
Yine bir hayalin beyaz perdesi açılmıştı. Ses vardı fakat gözlerime indirdiğim siyah perde görüntüyü yok etmişti. Zaten siyaha bürünmeyecek miydi sanki?
Benim daha erkene almam bir sorun oluşturmayacaktı.
Tıpkı Çağrı gibi o da gidecekti.
"Uyanık olduğunu biliyorum, Bulut. Gözlerini açmalısın."
Açmadım. "Gerçek değilsin sen, git buradan," diye fısıldadım. Belki de onun hayalini bile ilk kez kovdum. Çünkü yorulmuştum. Artık zihnimin kurduğu oyunda mızıkçı bir çocuk gibi geri çekilmiş ve hayali oyunlara küsmüştüm.
"Gerçek olup olmamak önemli mi? Hayal dediğin şeylerin gerçek dediğin şeylerden farkı ne Bulut?" diye sordu gerçek olmayan bir merakla. Sanki cevabını biliyordu ve benden de bildiği cevapların aynısını istiyordu.
Sorular gözlerimin kilitlerini söküp atmıştı. Hayali bile o kadar güzel konuşuyordu ki küsüp kaçtığım oyuna beni tekrar dahil ediyordu. Üzerinde gökyüzü renginde bir elbise vardı. Buradan kaçıp onun üzerine konmak ve o elbiseyi anlamlı hale getirmek istiyordum.
Düşünsenize...
Üstünde Bulut, altında Deniz...
Tıpkı yaktığım gezegenimdeki düzen gibi...
Saçlarını toplamıştı ilk kez. Kusursuz boynu parlak bir kadeh gibi parlıyordu. Hayalinde bile fazla güzeldi. Yüzü bembeyazdı. Yorgun görünüyordu. Sanki uyumaya ihtiyacı varmış da uykularını ben çalıp saklamışım gibi baktı bana.
"Aradaki fark gitmek mi Bulut?" diye devam etti az önce sorduğu sorularının arkasına. "Öyleyse gerçekte de binlerce kez gitmedik mi? Sen evine, Çağrı evine, ben evime..."
Konuşmadım. Konuşamadım. Çünkü cevabım yoktu.
Kelimeleri o kadar gerçekti ki neredeyse hayal diye bir kavramın olmadığına inanacaktım.
"Aradaki fark, hissetmek mi?"
Yaklaştı bana ve yanıma oturdu. Kalbim yerinden sökülüp düşecekti sanki. Düşse alıp dikecek takatim yoktu. Elimi aldı avuçlarının arasına.
Hissettim...
Tanrı şahidim olsun ki hissettim.
Canımı canına akıtmak isteyecek kadar çok hissettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖKYÜZÜNDE BULUT YERYÜZÜNDE DENİZ
Fiction générale#wattys2018longlist# | TAMAMLANDI| Notalar duyguları yaşar, Duygular hayalleri... Şimdi iki insan düşün. Her notada aynı duyguları, her duyguda aynı hayalleri kuran... Ama bu iki insan arasındaki imkansızlıkta, tek imkan müzik notaları olsun... ...