28.

173 15 9
                                    

Nasıl üzerimi giyindim, nasıl sokağa çıktım bilmiyordum ama telaş iliğimi kemirirken korkunun da zihnimde ihtilâl çıkarttığının farkındaydım. Sokakta koştuğum sıralarda, saniyeler sanki saatlere özenmişçesine bir yavaşlıkla ilerliyordu.

Caddeye girince sağa sola baktım. Arabalar hiç durmaksızın geçiyordu ve market de hemen karşı yakada, önümdeydi.

Sawyer, elinde bir torbayla market kapısından çıktı. Gözlerimiz ortada buluştuğunda, beni orada görmeyi beklemediğinden küçük bir şaşkınlık silsilesi kapladı masmavi harelerini. Yine güzel bakıyordu bu adam bana. Bütün ömrümü ona bahşetmem için beni rahatlıkla ikna edebilirdi.

Daha sonra tuhaf bir şey oldu; elimde tuttuğum telefonun titreyişini zar zor hissederken, uyuşmuş bedenim caddeden çıkan tiz bir sesle sarsıldı. Sağ taraftan gelen bir araç, arkasından etrafı kaplayan yoğun korna sesleri...

Siyah bir mercedes, son hızla kaldırımda duran Sawyer'a çarpıp onu bir çöpmüş gibi havada savurduğunda, dudaklarımdan kopan iç yakıcı çığlık kulaklarıma ulaşamamıştı.

Arkadan gelen araçlardan fren sesleri duyuldu; ancak çarpan kaçmıştı bile.

"Hayır, hayır, hayır..." Oraya ne zaman koştum, bilmiyordum. Ruhumun duvarlarımın arasında acı çekişini açık açık hissederken, damarlarımın arasında geçen alevler her şeyi yakıp geçiyor, içimde bir deprem etkisi yaratıyordu.

Yerde yatan Sawyer'ın yüzü kanlar içindeydi. Gözleri kapanmıştı, kulağından ve burnundan dışarıya daha fazla kan akıyordu.

Yanı başında dizlerimin üzerine çöktüm. Ambulansı arayan birkaç kişinin sesini duyuyor, insanların başımıza toplandığını görebiliyordum. Titrek ellerimle ona dokundum; boynundaki şah damarının atışını hissetmek için parmağımın ucunu tenine değdirmiştim.

Hiçbir şey yoktu.

Sawyer orada ölmüştü.

B L U E B O N E S

HeartbeatsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin