Changes

1.8K 160 82
                                    

Ne kötüdür insanın aklıyla yüreği arasında çaresiz kalması
Ne kötüdür an kadar yakın,
bir asır kadar uzak olması.   

8 ay sonra

Otabek evim dediği yerin kapısına geldiğinde, her şey yabancı, soğuk farklı bakıyordu. Bahçedeki çiçekler solmuş, kuş cıvıltıları yerini derin bir sessizliğe bırakmıştı adeta. Başını gökyüzüne kaldırdığında birkaç yağmur damlası iki yanağını da sıyırıp aşağı kaydı. Böylece Otabek saraya girecek cesareti kendinde bulmuştu.

Yorgunluktan sendeleyerek merdivenleri çıktı. Adeta terk edilmişliğin ortasındaki sarayın kapıları gıcırtılarla aralanırken Otabek, eşine ve çocuğuna dair izler arıyordu koridorlar arasında.

Üst kata çıktığında koridorlardaki kırık camlar yerlere dağılmış, içeri giren rüzgar kuru yaprakları da içeriye savurmuştu. Otabek buradaki her şeyin kendi hatası olduğunu biliyordu. Eğer o gün, komşu krallığa ulaşabilseydi, savaş ülkeyi böyle vurmamış olacaktı.

Victor işçileri kontrol için geldiğinde koridorda duran karaltıyla önce kaşlarını çattı, ardından rahat bir nefes alıp arkadaşına koştu. "Otabek!"

Otabek düşünceli halinden sıyrılmış gözlerini bir hayli farklı gözüken arkadaşına kaldırmıştı. İkisinin birbirine olan bakışları bile konuşulacak çok şey olduğunu hissettiriyordu. Oysa ikisi, bu konuşmalara başlamadan önce, sadece dostça gülümsediler.

"Her şey... yanlış" dedi Otabek fısıltıyla. "Kimse yok... Annemin öldüğünü öğreniyorum ve..."

"Oğlun" dedi Victor arkadaşının sözünü keserek. "Oğlunu görmelisin"

Victor saygı ve görgüyü bir kenara atarak Otabek'in kolunu kavradı ve hızla sığınağa inmeye başladı. Otabek oğlu olduğu düşüncesiyle yaşadığı mutluluğu dışarıya vuramıyordu bile. Sürgülü demir kapılar tek tek açılırken, Otabek'i görenler tanrıya şükranlarını sunmaya başlamıştı.

Victor onu dar koridora çekiştirdiğinde bütün koridorun ağlama sesiyle yankılandığını fark etti Otabek. "Neden böyle ağlıyor?"

"Doğduğu günden beri böyle, huzursuz. Hiç susmuyor. Ne yaptıysak da susturamadık. Annesini istiyor, o olsaydı böyle olmazdı."

Otabek yerinde durunca Victor, onun kolunu tuttuğu için geriye doğru sendeledi.

"Annesi nerede? Yurio?"

Victor bir şey demeden odaya yürümeye devam etti.

"Yurio nerede? Ö-öldü mü?"

Victor kapıyı açarken mırıldandı. "Bilmiyoruz. Tek bildiğimiz oğlunu doğurduktan sonra kaybolduğu."

Otabek oradaki herkesi öldürmek istedi ama oğlundan yükselen acı ağlama sesi onu hızla odaya soktu. Bebeğin başındaki çocuk prensi karşısında görünce saygıyla eğilmiş ve ellerini beşikten çekmişti.

Otabek çocuğu umursamadan bebeğine eğildi ve ağlarken yumruğu gözleriyle sıkı sıkı kapattığı ellerine baktı. Küçücük, belki de minik bir köpek yavrusu kadardı.

Prens, onu dikkatlice sarıp olduğu yerden kaldırdı ve yavaşça omzuna yaslayıp sallamaya başladı. Çocuğun titreyen sesi içini acıtıyordu.

Küçük bebek bir süre sonra başını Otabek'in boynuna gömüp ağlamalarını küçük hıçkırıklara bırakınca, Victor ve hizmetçi rahat bir nefes almıştı.

"Yurio nasıl burada olmaz, nasıl onu bırakabilir? Aklım almıyor, delirecek gibiyim" Otabek bebeğin kokusunu içine çekince daha da bağlandığını hissetti. Oğlunun kokusu, az önce bulunduğu karanlık dünyadan çekip çıkarmıştı onu.

Will Be Back | Otayuri & Victuuri ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin