8 | SAHTE PRENS

76 22 44
                                    

Bölümün şarkısı yukarıda... Lütfen onu dinleyip hissederek okuyun. Son kez keyifli okumalar...

Erken uyanıp hemen gelinliğimi giydim. Gerekli eşyalarımı da çantama koyup haberlerin olduğu duvara yöneldim.

Olayın tek şahidi olarak kabul edilen kanunsuz gece, vardiya değişimi sırasında öldürüldü. Kimin yaptığı şu an belirlenemese de önümüzdeki birkaç saat içerisinde analizin biteceği düşünülüyor.

Şok olmuştum ama düğün günümde de iş ile ilgilenemezdim. Hemen beni bekleyen Rahi'nin yanına gittim. Üstüne takım elbisesini giymemişti. Saçları dağınık, gözlerinin altı çökmüştü. Acele ile beni arabaya bindirdi. Bir süre sonra kuaföre değil de şehrin dışına çıktığını fark ettiğimde korkmaya başlamıştım.

"Rahi! Rahi! İyi misin? Ne oldu? Şaka falan mı yapıyorsun?" Bana dönmedi. Sürmeye devam etti ama gaza daha sert basmaya başlamıştı. Çok korkuyordum. Bir hızla emniyet kemerini taktım. En sonunda bomboş bir araziye geldiğimizde arabayı durdurdu. Gözleri yanıyordu adeta. Bütün hüznüyle konuşmaya başladı.

"Hazar, ben çok kötü şeyler yaptım. Hem de çok..." Gözünden yaşlar akmaya başladığında merakla sordum:

"Ne oldu? Ne yaptın?" Elim ile yüzünü avuçladım. Ellerimi itti.

"Yapma, hak etmiyorum." Ona sadece baktım. Yapabileceğim bir şey bulamadım.

"Ne yaptın Rahi? Ne kadar kötü olabilir?"

"Ben... Ben çok kötü şeyler yaptım." Hıçkırarak ağlamaya başlamıştı şimdi de... Bir süre sonra durdu. "Sana sadece bir soru soracağım." Kafamı salladım. "O gün gördüğün rüyanın hepsini hatırlıyor musun?"

"Birazını... Neden?" Kafam çok karıştı.

"Onlar... Gördüklerin... Anlattıkların rüya değil, Hazar." Bu nasıl mümkün olabilir. Ama ben... Ben böyle bir şey yapmış olamam. Nasıl böyle bir şey yaparım?

"Nas- nasıl? Yani... Şimdi be-ben katil miyim?" Başı eğilmiş bir şekilde ağlıyordu. Yavaşça başını 'evet' anlamında salladı. "Ne-neden bana anlatmadın? Nasıl oldu? Neden hatırlamıyorum?" Uzun süre sakinleşmeye çalıştı.

"B-ben seni aldattım, Hazar. Bunu yaptım. Ve inan ki çok utanıyorum." Ona boş boş baktığımı fark ettiğinde iç çekip devam etti:

"Doğum gününde öğrendiğin için özür dilerim. Unutmanı istedim. Hiç bilmemiş olmanı istedim. Böyle bir ihanete maruz kalmanı istemedim. Çok özür dilerim."

"Sonra ne oldu, Rahi? Anlat!" Bütün gücümle bağırmıştım. Korkmuştu ama anlatmaya başladı.

"Bunu öğrendikten sonra seni kışkırtmaya çalıştı. Saçma sapan laflar etmeye başladı. O-onu durdurmaya çalıştım. Ama gittikçe daha kötü oluyordu. Sonra sen sinir krizi geçirip silahını çıkarttın."

"Bir dakika... O gün silahımı getirmedim."

"Annen... Güvenliğinden korktuğu için çantana atmış."

"Ama orada olduğunu bilmiyordum."

"Alışkanlıklar, Hazar. Alıştığın için garipsemedin." Garip bir gerekçeydi.

"Tamam, devam et."

"Sonra onu vurdun. Bunu bir kanunsuz görünce Sare'nin silahına cildime temas ettirmeden öldürmeye çalıştım. Ama başım döndüğü için yapamadım."

"O kadının adı Sare mi?" Başını salladı. "Bana bu kadar süredir o ahlaksız kadının ismi ile mi hitap ediyordun?" Yine bağırdığım için korkmuştu. Cevap veremedi. "Bu kadar meseleyi nasıl hallettin?"

"Sahte bir katil tuttum. Yaraladığım kanunsuz da param sayesinde yanlış şeyler anlattı. Senin silahının kayıtlarını sildim. Ama bir süre sonra sahte katil işkencelere dayanamaz hale geldi. Bizi ifşa etmesine ramak kalmıştı. İzin veremezdim. İzin veremezdim, Hazar." Yine ağlamaya başladı.

"Neden silahını tanıyacakları aklına gelmedi? Karakolda adam mı öldürülür?"

"Sarhoştum... İyi düşünemiyordum."

"Ben şimdi o kadının katili miyim?" Başını hafifçe salladı. "Ben burada ineceğim. Beni görmeni istemiyorum. Hemen git." İntihar etme meselesi şu anda verdiğim bir şey olmasına rağmen karıncaya bile zarar vermemiş ben, bir kadını öldürmüştüm. Bunun ağırlığı altında yaşayamazdım. Bunu başaramazdım. Atlas gibi hissediyordum kendimi. Göğü taşıyordum, dayanamıyordum. Göğün altında ezilecektim. Ama beni kurtaracak kimse yoktu. Bu benim lanetimdi.

"Hoşçakal, Külkedisi..." Arabadan indiğimde Rahi biraz geriledi. Döneceğini zannettiğim sırada tam gaz ilerledi ve gözümün önünde araba ile kumsala uçtu. Gözümün önünde yere düşmesi bile benim canımı yakmıştı. Beni aldatmıştı, benim suçuma yardım etmişti, şimdi ise beni terk etmişti. Asıl birazdan olacaktı Sindirella'nın Külkedisine dönüşmesi... Ama o Külkedisini arayan bir prensi olmayacaktı. Telefonumu çıkarttım. Not yazdıktan sonra gözlerimi kapattım. Bazı anılar zihnime düştü.

"Seni sevdiğini mi düşünüyorsun?" demişti. "O sana aşık mı zannediyorsun?" Bir kahkaha attı. "O senin puanını kullanacak. Senin puanın sayesinde ünlenecek. Bunu göremeyecek kadar salaksın." Onu ittim. Hemen silahımı çıkartıp ona doğrulttum. "Bunu yapamazsın. Puanına zarar verirsin seni korkak." Dediğinde hiç düşünmedim. Sonra ne olabileceğini... Nasıl hissedeceğimi, hiç düşünmedim. Ve silah ateşlendi. Bir kadın düştü. Yer kana bulandı. İki masum öldü. Biri katil biri maktul... İkisi de aynı adam yüzünden canını verdi.

...

Ünlü avukat Hazar Güneş ve Rahi Ay düğün günlerinde bir kumsalda ölü bulundular. Hazar Güneş'in yukarıda bıraktığı telefonunda yazan not da şöyle: "Sindirella'nın gitme zamanı... Bu sefer kötülük yapan kız kardeşleri veya üvey annesi olmadı. Yaktığım canlar için kendi canım... Lütfen aileme iyi bakın. Kızlar babalarına benzer derlerdi, inanmazdım. Ben de bir kanunsuz olarak terk ediyorum bu dünyayı..." Notun devamında sisteme karşı birçok hakaret bulunduğu için kamuya açıklanmadı.

Bu nottan sonra Rahi Ay'ın örtmeye çalıştığı suçun, Hazar Güneş'e ait olduğu öne sürüldü. Soruşturma hala devam ediyor. Öldüğü düşünülen Furkan Baş adlı polisin aslında sahte olduğu ortaya çıktı... Bu konu da soruşturmaya dahil edildi.

Son zamanlarda çıkan sorunlar yüzünden meclis, halkın elindeki silahları alma talebinde bulundu. Fakat iktidar ve yandaşları 'Öldürmek... Doğada olan bir şeydir.' Diyerek olaya karşı koydu.

KÜLKEDİSİ | SONSUZ KİTAPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin