Okullar bir hafta önce açılmıştı, tempoya ayak uydurmak adına nadiren evden çıkıyordum. Ama Ekim aklımdan bir saniye bile çıkmıyordu. Kasıklarına baktığımın farkında bile değildim ama o fark etmişti ve ben hiçbir şey diyemeyip sessizce beni eve bırakmasına izin vermiştim. Üstünden sanırım 6 gün geçmişti.
Çıkış zili çaldığında üzerimdeki dalgınlıktan kurtulmak amacıyla hızlı bir şekilde başımı iki yana salladım ve askılıktaki kot ceketimi üzerime geçirip okuldan çabucak çıkmak için hızlı adımlar atmaya başladım.
Doğruyu söylemek gerekirse, Ekim her aklıma geldiğinde kendime aptal olmamamı söylüyordum. Aramızda 12 yaş vardı, ben henüz 17 yaşındaydım ve onu tam olarak tanımıyordum bile. Onun hakkında bildiğim şeyler, yaşı ve ayak numarasıydı. Soyadını bile bilmiyordum! Bilirsiniz, ona kendimi kaptırıp ilerde kendimden utanacağım ergen aşık olmak istemiyordum. Zaten 6 gündür görmüyordum, okullar açıldığına göre bir daha görmem de çok zordu. Aklımdan atmaya çalışıyordum. Evet, beni etkilemişti ama büyük ihtimalle her kızı etkiliyordu, sonuçta etkileyici bir adamdı.
Okuldan çıkıp metroya yürümeye başladım ve aklımda dönüp dolaşan "Ekim gülüşü"nü atmak için derin bir nefes alarak adımlarımı saymaya başladım. Bir yere giderken kaç adımda oraya ulaştığımı hesaplamayı, aptalca olsa da, seviyordum.
...86 87 88 89
"Sanırım şizofren olduğuna emin oluyorum ufaklık." Metroya 12 adım kalmışken duyduğum ses kalp atışlarımın kulağıma baskı yapacak kadar hızlanmasına neden olmuştu. Sesini duyunca kuruyan dudaklarımı konuşabilmek için yalayıp ona döndüğümde, ilahi gülümsemesiyle bana bakıyordu. İnsanlar iki yanımızdan hızla geçerken Ekim durmuş, gülümseyerek bana bakıyordu.
"Ekim?" Sesimin titremesi, Ekim'in dişlerini göstererek gülmesine, benimse kendime tokat atmak istememe neden olmuştu. "Kim şizofren?"
"Sana baktığımda genllikle boşluğa bakarak gülümsüyor oluyorsun ve şimdi de kendi kendine sayı sayıyordun."
"Evli misin?" Konuyla alakasız olarak sorduğum soru beni de, Ekim'i de şaşırtmıştı. Birkaç saniye ikimiz de şaşkın birbirimize baktıktab sonra Ekim yavaşça gülümsedi.
"Hayır değilim, bu soru kaç gündür seni meşgul ediyor?" Yaptığı tespit üzerine kızaran yanaklarımı gizlemek için etrafa bakınıyormuş gibi yaptım ve kafamda günlerdir onun hakkında düşünmediğimi doğrulayacak bir şeyler kurmaya başladım.
"Şu an merak ettim." Kıkırdayıp başıyla onayladı.
"Seni oğluma alamam, üzgünüm." Söylediğine gülümseyip gözlerinin içine baktım. Gözleri kahverengiyken böylesine gökyüzü gib bakmayı nasıl başarıyordu, bilmiyordum. Başıyla 12 adım ilerimizde kalan metro istasyonunu işaret etti. "Eve gideceksen, seni bırakabilirim."
Pekâlâ yapmam gereken elbette kendimin gidebileceğini söylemek ve ondan uzaklaşmaktı.
"Eve gitmek istemiyorum." Söylediğime ben şaşırırken, Ekim'in yüzünü içten bir tebessüm kaplamıştı ve kalbimin eridiğine emindim. Bu sağlıklı mıydı? Bu tür duygular için fazla genç değil miydim? Ekim başıyla beni yönlendirip sola doğru döndü ve ben de peşine takılıp uzaktan görebildiğim arabasına doğru yürümeye başladım.
"Canını sıkan bir şey mi var?" Sorduğu soru beni endişelendirmişti, alnımın ortasına ona aşık olduğum yazmıyordu, değil mi?
"Ee, burada ne yapıyordun?" Konuyu değiştirme çabamla birlikte arabasının yanına gelmiştik.
"Seni görmeye geldim." Ben henüz cümlesini hazmedemeden yanaklarıma kanın hücum etmişti bile. Kulaklarım sadece kalbimin sesini duyuyordu ve dudaklarım bir saniyede kurumuştu. "Güneş? İyi misin?"
Ekim'in omuzlarımı tutan elleri ve sesi beni tekrar dünyaya döndürmüştü.
"İ-" sesim çatallayınca boğazımı temizleyip tekrar konuştum. "İyiyim." Kaşlarını çatıp dudaklarına muzip bir gülümseme yerleştirdi.
"Gören de bana aşıksın sanacak." Dudaklarındaki muzip gülüşten gözlerimi çekip gülümsedim.
"Benim için fazla yaşlısın." Tek kaşını kaldırıp oturmam için arabanın kapısını açtı. Başımla teşekkür ederek oturduğumda gözlerini bana dikti.
"Doğru, milenyum çocukları milenyum çocuklarını sever." Kapımı kapatıp arabanın önünden dolaşarak sürücü koltuğuna geçti. Ben ise nefeslerimi düzene sokarak kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum.
Sakin ol ve normal davran. Aranızda 12 yaş var. Saçma hayaller kurma.
"Canını sıkan şeye geri dönecek miyiz?" Arabayı çalıştırırken bana kısa bir bakış atarak sordu.
"Canımı sıkan bir şey yok."
"O zaman neden eve gitmek istemiyorsun?" Gözlerini yoldan ayırıp bana baktığında, ufak bir cesaretle gözlerinin içine baktım. Çünkü oraya ait değilim.
"Evden kastın dört duvar. Ben zaten evdeyim." Söylediğimde Ekim mimiksiz bir şekilde yola dönerken söylediğimden utanarak dudağımı dişledim. Bu sefer gerçekten her şeyi batırmıştım. Ne düşünüyordum, muhteşem edebiyatıma hayran kalacağını falan mı? Her şeyden önce, ben sayısal bir öğrenciydim, edebiyatla ne işin olurduki? "Peki sen neden burdaydın, gerçek anlamda?" Gözlerini yoldan ayırmadan gülümsedi.
"Kızımı okuldan aldım." Şokla gözlerim irileşirken kulağım tekrar uğuldamaya başladı.
Okula giden bir kızı vardı.
BİR KIZI VARDI.
Yutkunup ona döndüğümde sırıtıyor olduğunu gördüm.
"Uhm, kızın var demek. Kaç yaşında?" Bir anlık sessizlikten sonra Ekim kahkaha atmaya başlayınca, çok zalimce bir şakaya maruz kaldığımı anlamıştım. "Ekim!" Omzuna hafifçe vurduğumda o kahkaha atmaya devam ediyordu. "Komik değil!"
"Gerçekten bana aşık olduğunu düşünüyorum, ufaklık."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Underage | Daddy Issues
ChickLitGenç Kız Edebiyatı - #1 Daddy Issues - #1 Romantizm - #10 "Doğduğum yıldan on yıl önce doğsaydım sevgilim olabilirdi, on yıl sonra doğsaydım babam olabilirdi. Ama o şimdiki halimizle hem babam hem sevgilim oldu. Ben acılarımdan kaçıp ona sığındım, o...