Ekim'le yaşamaya başlayalı 1 ay olmuştu. Koskoca bir ay. Okulumu değiştirmiş, kimseyle kaynayaşacak vakit bulamadan karnemi almıştım. Zaten öyle herkesle arkadaş olamazdım. Sınıfa yeni geldiği halde sadece telefonuyla ilgilenip kimseyla arkadaş olmak için çabalamayan, ama içten içe isteyen tuhaf birini mutlaka tanımışsınızdır. Belki de tanımamışsınızdır, bilmiyorum, ama o tuhaf biri bendim.
Ekim bana gitar çalmayı öğretiyordu, bazen Buz'a gidiyorduk -sonuçta sahibi olduğu yeri kontrol etmesi gerekiyordu-, son sınıfa geçtiğim için her gün iki saat ders çalışmam için beni zorluyordu ve neredeyse her gün bana yemek yapıyordu. Yani, bir şef olduğunu söyleyemeyiz ama yaptığı şeyler yeniyordu.
Bu arada, Eylül bir haftalık misafirliğin üzerine gitmişti. Beni hâlâ sevmiyordu ama Ekim onunla konuşmuştu. Yani belki biraz konuşmalarını dinlemiş olabilirim. Ekim ona, hayatında en sevdiği kişinin kendisi olduğunu söylemişti. Yani, beni kıskanmanın yersiz olduğunu anlamıştı ama hâlâ hoşnut değildi. Sanırım bununla yaşayabiliyordum.
Cemre ve Maçin ise, hayır birlikte değillerdi. Cemre kesinlikle Maçin'den hoşlanıyordu ama Maçin bildiğimiz gibiydi, ergen parti oğlanı.
Sonuç olarak, hayatım mükemmel gidiyordu. Sadece biraz evimi özlemiştim. Çünkü bu hayat mükemmel olsa da, alışkın olduğum bu değildi. Kendimi bildim bileli annemin dengesizlikleriyle uğraşıyordum; kendimi bildim bileli ne zaman sevileceğim, ne zaman dövüleceğim belli olmuyordu. Ama şimdi, Ekim'in bana verdiği şey saf sevgiydi. Bir baba gibi kollarken sevgilim gibi seviyordu. Tüm ailem olmuştu. Ama içten içe bildiğim tek şey, buraya ait olmayışımdı. Ekim bir rüya gibiydi ve ben her günümü uyandıralacağım korkusuyla yaşıyordum. Ekim buna izin vermeyeceğini söylese de, ben bununla yaşamaya alışkındım. Hep tehlikedeydim.
Ama Ekim'i tüm kalbimle seviyordum. Ekim'i hayattan çok, dünyadan çok seviyordum. Ekim'i yer yüzünden gök yüzüne kadar seviyordum. Ve hayır, Ekim'i yarı yolda bırakmak gibi aptalca bir fikre kapılmamıştım. Sadece hayatımın kökten değişmesine alışmaya çalışıyordum.
"Gözlerin mi doldu?" Ekim elini yanağıma koyduğunda gülümsedim. Ama gözlerim kısıldığı anda gözlerimde biriken yaşlar akmaya başladı.
"Sadec-" Durup Ekim'in göz yaşlarımı silmesine izin verdim. "Seni seviyorum. Seni çok seviyorum." Ekim kıkırdayıp masanın diğer ucundan bana doğru eğildi ve burnumun ucunu öptü.
"Bunun için ağlamana izin verebilirim." Kıkırdayıp elindeki patates kızartmasını sosa batırdığında güldüm. Hayatımda gördüğüm en güzel şeydi. Hayatımda tanıdığım en güzel ruhtu. Hâlâ ve hâlâ ona sahip olmak için ne yaptığımı sorguluyordum. Çünkü, bir şey yapmadığıma emindim.
Heh bir de, aramızda cinsellikle ilgili en ufak bir şey geçmemişti. Bu önemli.
"Kalkalım mı?" Ekim kaşlarını kaldırdığında başımı olumlu anlamda salladım. O elini kaldırıp hesabı istediğinde arkama yaslanıp onu izlemeye devam ettim. "Sürekli beni izlemen tahrik edici." Yüzümü bakmadan, kaşları çatık ve başı eğik konuştuğunda utançtan kalp atışlarım hızlanırken tek kaşımı kaldırdım. "Bir de bunu yaparken dudaklarını ve bacaklarını birbirine bastırıyorsun." Başını kaldırıp muzipçe güldü. "O yüzden bunu yapmayı kesmeni öneririm." Ellerimi teslim oluyormuş gibi yukarı kaldırdığımda kıkırdadı. "Güzel, uslu bir kız ol." Gözlerimi devirip eline vurduğumda yalandan çığlık attı. Ben kahkaha atarken hesap gelmişti bile. Ekim hesabı öderken, bundan rahatsız olduğum için kafenin camından dışarı baktım.
Ekim omzuma dokunduğunda çantamı omzuma alıp kalktım ve o da kolunu omzuma sardığında yürümeye başladık.
"Aklındaki şey ne?" Sorduğu soruya karşılık tek kaşım havada ona doğru döndüm. O da tişörtünün yakasına asmış olduğu güneş gözlüğünü alıp gözüne taktı.
"Ne şeyi?" Bilmiyorum anlamında dudaklarını büzdü.
"Birkaç haftadır bir şeyler var, kendi kendine söylersin diye açmadım konusunu." Derin bir nefes aldım. Ona sormam gereken birkaç şey vardı ama açıkçası hepsinin de cevabından korkuyorum. Cemre ve Maçin eve geldiğinden beri kafamı kurcalayıp duruyordu.
"İlk olarak..." Tekrar derince bir nefes aldım. Cevabından en çok korktuğum bu olsa gerekti. "Ben senin yanına taşınmadan önce çarşafları değiştirmiş miydin?" Ekim kaşları havada bir şekilde bana döndü.
"Ne?"
"Değiştirmiş miydin?" Yüzüme anlamamış bir ifadeyle bakmaya devam ederken, birden aydınlanmış gibi kaşları indi ve dudaklarını birbirine bastırdı.
"Ha, o şey..." Bir saniye düşünüyormuş gibi yüzüme baktı. "Evet." Rahatlamayla iç geçirdiğimde kıkırdayarak yanağımı öptü.
"Müdürü ne ile tehdit ettin?" Beklemeden sorumu sorduğunda kısa bir an için yürümeyi bıraksa da hemen toparladı. Yüzüme bakmıyordu ama kaşlarının çatık ve dudaklarının gergin olmasından düşündüğünü anlayabiliyordum.
"Okan'la ilgili bir durum." Derince iç geçirip bana döndü. "Uyuşturucu işleri." Şaşkınlıktan gözlerim kocaman açılırken korkuyla ağzımı açtım.
"Bu işi sen de mi yapıyordun?" Dudaklarını yalayıp cebinden arabanın anahtarını çıkardı ve önine geldiğimiz arabayı açtı.
"Sanırım on yıl önce, evet." Kalp atışlarım hızlanırken yutkunup arabanın içine girdim.
Ekim, dünya üzerindeki en iyi kalpli insan, bir zamanlar uyuşturucu ticareti yapıyordu.
Arabayı çalıştırmadan önce bana döndü ve tepkisizliğimden dolayı ellerimi ellerinin içine aldı.
"Çok gençtim ve Okan beni ikna etmişti. Sadece para kazanıyordum. Üniversitedeydim ve sonrasında tamamen bıraktım." Güneş gözlüğünü çıkarıp gözlerimin içine kalbimi ısıtan bir şekilde baktı. "Üniversitedeki son senemde tamamen bıraktım." Kaşlarını çatıp durdu. "Yani nereden baksan sekiz yıl oluyor." Başımı yavaşça aşağı-yukarı salladığımda gülümseyip dudaklarını dudaklarıma bastırdı ve geri çekilip arabayı çalıştırdı.
Ama bu yaşadığım gerçekten travmatik sayılırdı. Ekim bir zamanlar, kim bilir kaç insanın hayatına mâl olan bir şey yapmıştı. Ve bunu yaparken bilinçliydi.
***Ocağın altını kısıp mutfak masasının üzerine oturdum. Ekim Buz'a kontrole gitmişti. Ve benim aklımda sadece Ekim'in dolaylı da olsa bir katil olduğu dönüyordu. Telefonumu cebimden çıkarıp uyuşturucan ölen insan sayısına baktım.
Her yıl 200 bin insan bu yüzden ölüyordu.
Belki de içlerinden birinin sebebi Ekim'di. Benim sevgilim, ailem Ekim. İyi kalbinden hiç şüphe etmediğim Ekim. Birilerinin ölümüne sebep olmuş olabilirdi. Belki o satmasaydı başka birinden alacaklardı ama satan kişi Ekim'di.
Kapının açılma sesini duyduğumda masadan inip ocağa gittim ve yemeği karıştırmaya başladım. Ekim'i artık adım atışından bile tanıyabiliyordum. Bu aslında bayağı güzel bir şeydi ama sanırım biraz acele ediyordu.
"Güneş." Gergin çıkan sesine karşılık ona döndüm. "Teyzen aradı." Kaşlarımı çattığımda iyice yaklaştı. "Annen, bu gece yola çıkıp istanbula gelmeni istemiş." Ne olduğundan tam emin değilim ama duyduğum şeyle olduğum yere çökmüştüm. Sadece iki ayım kalmıştı. İki ay sonra tamamen özgürdüm. Ama eğer şimdi annemin yanına gidersem, iki ay sonraki özgürlüğümün hiçbir önemi olmayacaktı. Hayatım boyunca özgür olmayacaktım. "Konuştum ama durumu anlamaması için teyzenin itiraz etmemesi daha doğru olur." Kollarını gövdeme sardığında başımı göğsüne yasladım.
Ekim bana hayatımın en güzel bir ayını vermişti. Hayatı tamamen iyiliklerle dolu olmasa da, o iyi biriydi. Bunu biliyordum. Duyacak kadar yakın olduğum kalp atışlarının hızından ve yüzümü okşayan ellerinin nemli olmasından anlıyordum. O da korkuyordu. Ve Ekim'in korktuğu yerde ben ne yapabilirdim bilmiyordum. Ağlamaya başladığımda omuzlarımdan tutup ona dönmemi sağladı.
"Ağlama. İzin vermeyeceğim, tamam mı?" O, hızlıca akmaya başlayan göz yaşlarımı silerken ben bağırarak ağlamaya devam ettim. Çığlık atmak ve kaçmak istiyordum. Beni anneme bağlayan hiçbir şey olmasın istiyordum. Onun yanına geri dönersem bir daha gülmeyeceğimi bilmiyordum. "Güneş!" Ekim sesini yükselttiğinde ona döndüm ve sadece bir süre için sustum. "İzin vermeyeceğim. Bana güven. Sana söz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Underage | Daddy Issues
ChickLitGenç Kız Edebiyatı - #1 Daddy Issues - #1 Romantizm - #10 "Doğduğum yıldan on yıl önce doğsaydım sevgilim olabilirdi, on yıl sonra doğsaydım babam olabilirdi. Ama o şimdiki halimizle hem babam hem sevgilim oldu. Ben acılarımdan kaçıp ona sığındım, o...