"Buradaymışsın, hadi otobüs kalkmadan inelim."
Duyduğum sesle zaten kapalı olan gözlerimi iyice birbirine bastırdım. Neden böyle bir tepki verdiğimi bilmiyordum, sadece damarlarımdaki kan akışının deli gibi hızlandığını gösteren kalbim, göğüs kafesimi kırmak istercesine atmaya başlamıştı.
Bunun Ekim'in sesi olduğuna yemin edip ortaya iki böbreğimi koyabilirdim ama kendimi bunun imkânsız olduğuna öylesine inandırmıştım ki, gözlerimi açmaya korkuyordum. Yani, Ekim'in gücünün anneminkinin karşısında hiçbir şey olduğuna neredeyse emindim.
Neredeyse.
"Güneş?" Sesini tekrar duymamla bir cesaret gözlerimi açtım.
Ve işte karşımdaydı. Sıcak gözleri endişeyle kısılmış ve dudakları hafifçe aralıktı. Ve ben hayatımda ilk kez bu kadar yoğun bir şekilde evdeymiş gibi hissettim. Bu hissi bilirsiniz, dışarda saatlerce karda oynadıktan sıcak evinize girip üstünüze pijamalarınızı giydiğinizde oluşan duygudur bu. Ya da dışarda fırtına kopup gök gürlerken, sizin yorganınızın altında hissettiğiniz karnınıza yayılan sıcaklık. Size hep güvende olduğunuzu, canavarlara karşı korunduğunuzu hissettiren şey. Ait olduğunuz yerdeyken hissettiğiniz duygu. Ama benim hissettiğim kesinlikle daha yoğundu, daha fazlaydı.
Kollarımı boynuna dolarken tüm gücümü buna harcamışım gibi ağlamaya başladım ve kollarımı iyice sıktım. Kokusunu içime çekerek kafamı omzuna gömdüm. O da ellerini belime koyarak beni oturduğum yerden kaldırdı ve bacaklarımı beline dolamama yardımcı oldu. Şimdi ben sokakta oynarken kaybolmuş bir çocuktum ve o beni arayıp bulan, kucaklayıp eve götüren babamdı. O her zaman koruyan ve karşılıksız sevendi.
"Bunlar mutluluk gözyaşları, öyle değil mi?" Yüzünü görmüyordum, ama dudağının sağ tarafının yukarı kıvrıldığına yemin edebilirdim. Başımı omzundan kaldırmadan aşağı yukarı sürterek onayladım. Belli belirsiz kıkırdadığını duyduğumda ağlamam kesilmişti, yalnızca iç çekiyordum. Arabanın kapısını açtığını duyduğumda benimle birlikte içeri eğildi. Mecburen başımı omzundan kaldırdığımda burunlarımız birbirine değiyordu. "Şimdi bırakman gerekiyor ki eve gittiğimizde daha sıkı sarılabilesin. " gülümseyen gözleriyle konuştuğunda başımla onayladım ve kollarımla bacaklarımı çözüp oturdum.
Kafasını geri çekerken koluna dokunmamla duraksadı. Vücudumda kalan son güçle ona doğru yaklaşıp dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Dudaklarının gerildiğini, gülümsediğini dudaklarımla hissediyordum ve bu andan sonra ölmemde hiçbir sakınca yoktu. Geri çekildiğimde gülümseyişini bozmadan dudaklarını yalayarak geri çekildi. Bu hareket, bugün ve yıllardır yaşadığım her şeyi an itibariyle unutturabilecek türdendi.
Yanımdaki yerini aldığında gülümsemesi hâlâ bozulmamıştı ve hızlıca arabayı çalıştırdı. Sadece saatlerdir görmediğim yüzüne baktım. Vücudunun, yüzünün ve kalbinin her bir köşesi o kadar güzeldi ki, her seferinde bu duruma şaşırıyordum. Yani, bu nasıl mümkün olabilirdi ki? Bu durumu normalleştirecek tek şey Ekim'in bir seri katil çıkması falan olurdu ama onun -Okan gibi tuhaf insanlar haricinde- karıncaların bile üstüne basmadığına kalıbımı basabilirdim.
"Bana bu şekilde bakmaya devam etme." Dudağının tek tarafıyla gülerek bunu söylediğinde kaşlarımı çattım.
"Neden?"
"Çünkü bugün tramvatik olaylar yaşadın ama sen sadece beni fırınlamayı düşünüyor gibi duruyorsun."
"Nerden duydun bunu?" Kıkırdadığında gülümsedim. "Mahkeme olacak mı?" Sorduğum soruyla tek kaşını kaldırıp bir anlığına baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Underage | Daddy Issues
ChickLitGenç Kız Edebiyatı - #1 Daddy Issues - #1 Romantizm - #10 "Doğduğum yıldan on yıl önce doğsaydım sevgilim olabilirdi, on yıl sonra doğsaydım babam olabilirdi. Ama o şimdiki halimizle hem babam hem sevgilim oldu. Ben acılarımdan kaçıp ona sığındım, o...