"Sana kötü bir şey yaptım mı?" Sorduğu soruyla yutkundum. "Kötü bir şey söylediğimi bile duydun mu? Sana zorla bir şey yaptırmaya çalıştım mı?" Aniden gelen ağlama isteğimi göndermek için kaşlarımı çattığımda Ekim bir adım geriledi. "Ama sanırım haklısın. Sonuçta iyiliğini düşünmem bile yasa dışı sayılır, değil mi?"
Ekim arkasını dönüp geriye bakmadan barına girdiğinde ben hâlâ sırtımı duvara yaslamış şok içinde ileriye bakıyordum. Bunları duymayı, Ekim'in böyle çekip gitmesini beklememiştim.
Kalan tüm gücümü bacaklarıma yükledim ve "Ekim ve küçük kızlar" olayını düşünerek bardan uzaklaşmak için ufak adımlar atmaya başladım.
Yazın sonunda tanıştığım, buna tanışmak denir miydi emin olmasam da, adamın tekiyle nasıl bu kadar mutlu olup birden böylesine bir enkaza dönüşmüştüm farkında bile değildim. Zaman nasıl bu kadar çabuk geçmişti bilmiyordum. Tek istediğim yaşın önemli olmaması ve Ekim'le olmakken, onun "küçük kız" takıntısı olan biri olma ihtimaliyle karşı karşıyaydım.
Ekim, insanın hayatında -o da eğer şanslıysa- bir kere karşısına çıkabilecek biriydi. Fiziksel olarak bakarsak bile öyleydi. Yani, hadi ama, ilah gibiydi. O konuşurken veya gülerken, hatta sadece nefes alırken bile dudaklarından başka bir şey göremiyordum. Gülerken gözleri kısılıyordu, gökyüzü gibi bakıyordu ve beni herkesten çok önemsiyordu.
Doğduğum yıldan on yıl önce doğmak için şu an her şeyimi verebilirdim. Böylece onun için bir ufaklık olmazdım.
Barın olduğu sokaktan çıktığımı fark ettiğimde arkamı dönüp bara baktım. Sanırım görmek istediğim şey, kapının önünde bana bakan bir Ekim'di ama bu kez her şey daha sertti. Söylediği şeykerden sonra bir daha yüzüme bile bakacağını sanmıyordum. Bu küçük kızlar konusu açığa çıkmadan benim de onun yüzüne bakmak istediğim pek söylenemezdi. Tek sorun, bu konuyu açıklığa nasıl kabuşturacağımı bilmememdi. Okan'ın numarasını alsaydım şu an işlerim kesinlikle daha kolay olurdu.
"Aklının başına ısrarla gelmiyor olması çok şaşırtıcı." Maçin'in sesini duyduğumda sokaktan fazlasıyla uzaklaşmıştım.
"Konuya açıklık getirmeye çalışıyordum." Söylediğimle tek kaşını kaldırdı.
"Getirebilmiş gibi durmuyorsun."
"Okan'ı tanıyor musun?" Yüzünü buruşturduğunda soruma cevap alamayacağımı anlamıştım.
"Çok fazla Okan tanıyorum ama sanırım Ekim'in kuzeni olandan bahsediyorsun?"
"Kuzeni derken?" Maçin sırıttı.
"Bu kadar şeyi bilmiyorken Ekim'le o kadar zaman geçirmiş olduğuna inanamıyorum." Maçin'in söylediklerini anlamaya çalışırken onun yüzü de birden ciddileşti. "Seni gerçekten bir bataklıktan kurtarmışım."
Okan ve Ekim kuzendi. Ekim kuzeniyle benim yüzümden kavga etmişti, ya da bu bir oyundu? Ekim hakkında çok fazla şey bilmediğimi biliyordum. Ama bunu gerçekten beklememiştim.
"Bu benim görevim olmaya başladı ama kusacak gibi duruyorsun, seni eve bırakabilirim." Gözlerimi boşluktan ayırıp Maçin'e baktığımda gerçekten endişeli baktığını gördüm. Ki bir şeyleri gerçekten yapmak Maçin'lik bir hareket değildi.
"Ben hallederim," çatallı çıkan sesimi düzeltmek için boğazımı temizledim ve devam ettim. "Teşekkür ederim." Maçin'in görüş alanından çıkacak bir şekilde ilerlemeye başladım. Nereye gittiğim hakkında bir fikrim yoktu.
"Bu kadar şeyi bilmiyorken Ekim'le o kadar zaman geçirmiş olduğuna inanamıyorum."
Bu fazla haklı bir cümleydi ve ben bu cümleyi Maçin'in, yani hakkında adı dışında bir şey bilmediğim okulun yakışıklı adı altında bilinen çocuğundan, duymayı kaldıramıyordum. Ekim'le 3 aydır tanışıyorduk ve bence derin bir bağımuz vardı, beni kolluyordu ve bana değer verdiğini hissetiriyordu. Şimdi ise aslında hiçbir yakınlığımız olmadığını görüyordum. O beni küçük bir araştırmayla tanıyordu ama ben onun hakkında araştırma yapacak kadar bile bilgiye sahip değildim.
Arkamı döndüğümde Maçin'in de arkasını dönmüş barın olduğu sokağa ilerlediğini gördüm.
"Soyadını biliyorsun, değil mi?" Sesimi duymuş olmalı ki yüzünde hafif bir gülümsemeyle bana döndü.
"Sana neden yardım ettiğim hakkında hiçbir fikrim yok." Maçin, az önce beni evime bırakmayı teklif eden Maçin, kendi haline dönme belirtisi olarak bunları söylediğinde tek kaşımı kaldırdım.
"Söyleyecek mi-"
"Erden. Ama onu araştırmaktansa aklından atmaya çalış. Baban yaşında birine aşık olmuş gibi görünüyorsun." Söyledikleriyle kaşlarımı çattım.
"O kadar yaşlı değil."
***Maçin aklıma nasıl girmişti bilmiyordum ama işte, bardaydım. Gerçekten şeytani güçleri olduğunu düşünüyordum. Ekim her an beni yaka paça dışarı atabilirdi ve ben bunu bildiğim halde Maçin'in aklına uyup içeri girmiştim. Güvenlik görevlisinin beni göremeyeceği bir kalabalıkla girmiştim ama içerisi kaybolacağım kadar kalabalık değildi. Sadece yanımda benimle her an dalga geçmeye hazır bir Maçin vardı.
"Beni öldürecek." Söylediğim üzerine Maçin dudaklarında muzip bir gülüşle başını iki yana salladı.
"Bugünden sonra seni umursayacağını düşünmüyorum." Dedikleri boğazıma bir yumru oturttursa da ona rahatlamışım gibi gülümsedim. Ama bu asla beni rahatlatacak bir haber değildi. Benim gerçeğe ihtiyacım vardı. Ekim hakkındaki gerçeğe.
"Güneş?" Arkamdan gelen ses kalp atışlarımı hızlandırsa da sesin Ekim'e ait olmadığını anlayabiliyordum. Arkama, bar tezgahına, döndüğümde Sarp'la karşılaşınca tutmuş olduğum nefesimi verdim. "Burada ne işin var?" Tek kaşı kalkık bir şekilde beni ve yanımda duran Maçin'i süzdü. "Tek başına?"
"Hiç, biraz durup gideceğim."
"Ordan yok gibi mi görünüyorum?"
Maçin'le aynı anda konuşmamız üzerine kaşlarımı çatıp Maçin'e döndüm. O da aynı şekilde bana bakıyordu. Onu daha fazla umursamayarak Sarp'a geri döndüm.
"Önemli bir şey yok." Sarp yavaş bir şekilde başıyla onaylayıp işine döndüğünde ben de Maçin'e döndüm.
"Sarp'ı tanıyorum ve ekstra açıklama yapmak istemedim." Ben bunları söylerken masada duran içkisini yudumlayan Maçin, beni pek umursuyormuş gibi görünmüyordu.
Barda pek fazla kişi olmasa da Ekim'in buralarda bi yerde olduğunu biliyordum. Büyük ihtimalle o siyah kapılı odasındaydı. O beni görmeden burdan gitmem gerektiğini biliyordum ama Maçin, Okan'ın içeride olduğunu söylemişti yani onu bulana kadar bir yere gitmeyi düşünmüyordum.
"Emir?" Bu kez fazla tanıdık gelen ses Maçin'in gerçek ismini seslendiğinde ikimiz de o tarafa döndük. Gördüğüm kişi beni endişelendirse de konuşmam gereken kişi oydı. "Siz tanışıyor mu-"
"Konuşmamız gerek." Okan'ın lafını bölmem yüzünde şaşkın bir ifade oluştursa da bir saniye sonra gülümsedi.
"Ekim'e yaptırdığın şeyden sonra mı?" Kavgadan bahsettiğini bilsem de umursamadım.
"Önemli." Okan'ın iki kaşı havaya kalkarken onu takip etmem için arkasını dönüp ilerlemeye başladı.
Aslında, 17 yaşında vasıfsız bir kızı ciddiye alacağını düşünmemiştim ama önemli olduğunu söylediğimde ciddi görünüyordu.
Maçin'e kısa bir muzip gülüş atıp oturduğum yerden kalktım ve tıpış tıpış Okan'ın peşine düştüm.
Barın çıkışına doğru onun peşinden ilerlerken Okan'ın omzundan tutup onu durduran el beni de olduğum yerde durdurmuştu.
Korktuğum şeyler başıma çok çabuk geliyordu.
"Sana buraya 18 yaşından küçükleri sokmamanı söylemiştim." Ekim'in ilk kez böylesine soğuk çıkan sesi ve ısrarla bana dönmeyen yüzü, beni fazlasıyla korkutmaya yetmişti. Okan hafifçe bana dönüp yüzüne her zamanki gevşek gülüşünü kondurdu.
"Onu ben sokmadım. Benim için gelmiş." Ekim soğuk bakışlarıyla bana döndüğünde, Maçin'in haklı olduğunu anlamıştım. Bugünden sonra eskisi gibi olma ihtimalimiz kalmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Underage | Daddy Issues
ChickLitGenç Kız Edebiyatı - #1 Daddy Issues - #1 Romantizm - #10 "Doğduğum yıldan on yıl önce doğsaydım sevgilim olabilirdi, on yıl sonra doğsaydım babam olabilirdi. Ama o şimdiki halimizle hem babam hem sevgilim oldu. Ben acılarımdan kaçıp ona sığındım, o...