Yüz yirmi altı gün sonra...
Üç bin yirmi dört saat, on üç dakika...
Ruhuma söz geçiremediğim gibi bedenime de söz geçiremez olmuş şimdi de kendimi mutfakta başıboş masanın yanında bulmuştum. Başparmağım üstü hafif toz tutmuş yuvarlak bardak izinde gezinirken omuzlarım düşmüş bedenimin uzunluğu artık bir fazlalık gibi gelmeye başlamıştı.
Bizi terk ettiğinden beri kokusu yok olmaya yüz tutmuş, evimin tahta duvarlarına çaresizce tutunan kahkahaları bir bir dökülmüştü ama ardında bıraktığı bir iz evime adım attığı ilk günkü gibi duruyordu.
Culaccino
Masamın kenarında su içtiği bardağın bıraktığı o iz...
Kalbime işleyen bu şeffaf halka gözlerime yaş olmaya hazırlanıyordu.
Byun Baekhyun; sen kalbime üstü toz tutmuş şeffaf bir halka olmaya meyil etmiş gülümsemenle beni terk ederken, benim yapabildiğim tek şey evimin her köşesine işlemiş varlığını canlı tutmaya çalışmak olmuştu.
Şimdi bir tek ben ve bu leke kaldı büyük, ıssız, ahşap evde.
Bir günde otuz saat yok ama sen gittiğinden beri her saatim otuzu yirmi dört geçiyor. Ne bir dakika fazla ne bir saat eksik. Günlerim bu dört rakama sıkışmış durumda.
Tıpkı yüz yirmi altı gün önceki gibi...
Tıpkı üç bin yirmi dört saat, on üç dakika önceki gibi...
On dört...
On beş...
Bensiz mutlu olmanı diliyorum...
Buraya minik bir not bırakmalıyım sanırım. Hikaye angst değil arkadaşlar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Culaccino // Chanbaek
Fanfiction"Berbat haldeyim ve yoruldum, itiraf etmeliyim ki ateşe dayanıklı değilim..." Yutkunmak için birleştirdiği dudakları aralanmadan kaybolmuş bakışlarını yakaladım ve dev için yarım kalan şarkıyı tamamladım. "Bunu beni yakmaya başladığında fark ettim."...