Yüz yirmi üç gün önce
Burada böyle bir ev yok!
"Patron seni içeride bekliyor bu taraftan."
Başımı hafifçe eğip bana yol gösteren kaslı ve kollarından dövme fışkıran adamı takip ettim. Sağ omzundan bileğine kadar inen karışık renklerle yapılmış tuhaf desenli dövmesi insanı ondan uzak durma dürtüsüne boğarken diğer kolunun bomboş oluşu onu kendisiyle tamamen bir tezatlığın içine sürüklüyordu ve bu adamı daha en başından gözüm tutmamıştı.
Başımı iki yana sallayıp buradaki asıl amacımı hatırlattım kendime. Uzun ve karışık yollardan geçip beni bilmediğim bu inşaat vâri binanın içinde derinlere doğru götüren temkinsiz ayaklardan korkuyordum ama korkmam için bir neden yoktu.
Sakin ol Baekhyun.
Derin bir nefes alıp biten yolculuğumuzun sonunda önümdeki iri adamla birlikte gereğinden büyük olan siyah kapının önünde dikildim. Loş ortam sinirlerime dokunuyor gerilerden gelen küf kokusu burnumu tıkama isteğimi körüklüyordu. Bu lanet işin, bir an önce bitmesini isterken şu sıralar tek şansım olduğunu da bilip bu lanet işe sımsıkı tutunacaktım.
Siyah kapı bir kaç zorlamayla ardına kadar açıldı. Buraya geldiğimiz karanlık ve dar koridorlara nazaran geniş ve güneş ışığını ağırlayan oda ne kadar ferah gözükse de insanı boğan bir havası vardı. Leş gibi bir havası ve bu oldukça itici bir hal almaya başlamıştı daha içeriye bile girmeden.
Burnumu buruşturma isteğime engel olmaya çalışırken büyük odanın içinde yerde titreyen bir beden gördüm. Dizlerinin üzerinde yere kapanmış iki elini başının üzerinde birleştirmiş ve yalvarıyordu.
"Son bir kez. Ne olur. Dayanamıyorum patron."
Titremeleri şiddetlenirken sesine de yansımış ağladığını her halinden anlayabildiğim adama biraz acımıştım ancak masanın biraz gerisinde uzun boylu olan adam eliyle yerdeki adamı işaret ederek götürmelerini istedi.
Acımasız kelimesi beynimin içinde farklı şekillere bürünüp bir görünüp bir kaybolurken sakin kalmaya çalıştım.
Benimle birlikte gelen tek kolu dövmeli adam yerde titreyip duran şiddetle kasılıp bir anda kendini bırakan sonra tekrar gelen ani kasılmalarla başı yere çarpıp duran bedeni olduğu yerden kaldırmaya çalışırken bu görüntü zihnime tanıdık bir görüntü sızdırmıştı ve bu anılar bana hoş şeyler hatırlatmıyordu.
"Baekhyun"
Titriyor, titriyor ve titriyordu.
"Baekhyun oğlum. Sadece son bir kez bebeğim. Benim için bir şeyler yap."
"Anne titreme artık."
O an dudaklarımdan kaçan hıçkırık tekrar boğazımı doldurmak üzereyken onları geri yolladım. İçime çektiğim nefes aynı o zamanki küçük bedenimle titrerken onları bastırmaya çalıştım. Sırası değil!
"Gel bakalım, Baekhyundu değil mi?"
Siyah kenarları olan kapıdan geçerken kapının gereksiz büyüklüğü altında eziliyormuş gibi hissetmiş daha fazla ne kadar küçük görünebileceğimi düşünmüştüm.
"Evet, efendim. Baekhyun ve siz de Bay K değil mi?"
Çocuksu sesim ona ulaştığında küçük kahkahası pencereden içeriye sızan güneşin ince çizgilerinde kaybolurken tiksintim şiddetli bir dalga misali midemden ağzıma doğru yol almıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Culaccino // Chanbaek
Fanfic"Berbat haldeyim ve yoruldum, itiraf etmeliyim ki ateşe dayanıklı değilim..." Yutkunmak için birleştirdiği dudakları aralanmadan kaybolmuş bakışlarını yakaladım ve dev için yarım kalan şarkıyı tamamladım. "Bunu beni yakmaya başladığında fark ettim."...