Ayrıldıklarında Tarık, Zümra'yı can evinden vurduğunu düşünüyordu. Yüzüne tatlı bir gülümseme yerleşmişti.
"Aşk dedikleri bu olmalı, altı üstü iki kelime konuştum, nasıl mutluyum..." diye düşünüyordu.
Lavaboya koştu ve kendi gözlerinin içine baktı. İşte oradaydı, mutlulukla yanan, dünyaya meydan okuyan gözler, kendi gözleri... Aynı zamanda bir somurtmadan ürken, incitmekten korkan gözler... İşte, açıkça görüyordu ki gözlerinde oluşan derinliğin içindeki aşktı. Tahmin ettiği gibi oradaydı aşk. Büyük bir zafer bütün benliğini sarmıştı. İçi içine sığmıyordu. Bunca zamandır ilk defa ona bu kadar yaklaşabilmişti.
Okul çıkışında Zümra, çantasındaki reçeteyle eczaneden ilaçları alıp Jale'nin evinin yolunu tuttu. Bir canın ölmesine sebep olduğu düşüncesi aklına geldikçe gözleri doluyordu. Ardından hemen "Başka çare yoktu. Ali Amca bunu kaldıramazdı." diyerek kendini teselli ediyordu. Ama gene de kendine verdiği hiçbir teselli içinde büyüyen suçluluk duygusuna engel olmuyordu.
Neden peygamberimiz gibi onların kurtuluşları için; alayları, kovulmaları göze alarak ayaklarına defalarca gidip Allah'ı anlatmamıştı? "Tek kendine mi Müslümansın, Zümra" diyerek kızgınlığını dile getiriyordu. Sınavı da kaçırdığı için kötü bir gün geçirmişti; ama içinde garip bir heyecan ve tanımadığı hisler duyuyordu. Sebebini düşünse de karar veremedi. Dua ederek yol alırken Jalelerin sokağına geldiğini fark etti. "Burada ineceğim." dedi minibüs şoförüne.
Bu sefer eve daha dikkatli bakma şansı olmuştu. Bahçe içinde, küçük, şirin, orta halli bir ev... Oysa Jale okulda çok zengin biliniyordu. Düşüncelerini bir tarafa bırakıp bahçe kapısından girdi. Onu gören Ali Amca sevinçle yanına geldi. Yaşlı adam onu "Gel benim güzel kızım..." diyerek öyle sıcak karşılamıştı ki Zümra yerin dibine girdiğini hissetti, Ali Amca'nın gözünün içine bakmaktan çekiniyordu.
İçeri girdiğinde, Jale'yi sararmış bir halde, hareketsiz otururken buldu. Dikkatle Zümra'nın yüzüne bakıyordu. Buz gibi bir sesle, "Neden geldin?" diye sordu.
Tepkisine şaşıran Zümra, ilaçları çantasından aceleyle çıkarıp yastığının altına koydu. "İlaçların..." diyebildi sadece. Israrla çay içmeye çağıran Ali Amca'nın yanına gidecekken Jale mahcup bir şekilde seslendi; "Teşekkür ederim Zümra, babamın hayatını kurtardın, sağ ol." dedi. Zümra derin bir hüzünle kafasını sallayarak bahçeye yöneldi.
Ali Amca, "Kızım, çayın soğudu." dedi. Zümra ezilerek oturdu sandalyeye, zora ki gülümsemeye çalışıyordu.
Ali Amca, "Bugün çok mutlu oldum. Nasıl desem? Meryem biraz uçuk bir kızdır; fakat onun yanında seni arkadaşı olarak görünce kızım hata yapmaz artık diye rahatladım. Meryem'i biraz şımarık yetiştirdim. O, çok küçükken annesini ve iki oğlumu depremde kaybettim. Dünyadaki tek dayanağım Meryem oldu. Her istediğini gücüm yettiğince yaptım. Ömrümü ilçelerde postacı olarak geçirdim. Şimdi emekli maaşımla geçiniyoruz. İstanbul'u kazandı, kıramadım onunla buralara kadar geldim. Ben toprağı severim, alışkınım da. O yüzden bağı bahçeyi satıp burada bahçeli bir ev aldım. Oyalanıyorum toprakla, 70 yaşına dayandım. Ben kızıma hep dinini öğretmeye çalıştım. Veremedim diye üzülüyordum." dedi. Kocaman bir gülümsemeyle "Tabi seni görene kadar... Senin gibi arkadaşı olduğu müddetçe kızım yanlış yapmaz inşallah." diye ekledi.
Bu sözler üzerine Zümra artık dayanamadı, istemese de gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. Ali Amca "Kızım seni üzdüm mü?" diye sordu telaşlanarak.
"Özür dilerim babamı hatırladım."
"Baban öldü mü kızım?"
"Evet."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonsuza Düşen Aşk (RAFLARDA)
RomanceFarklı dünyalara sahip,iki insanı birleştiren tek nokta sevgi olmalıydı. Çünkü kalpleri açacak dokunuşun anahtarıydı. Sırlarla dolu bir yaşam öyküsünü ortak kılan tek şey, yüreklerindeki inanç ve azmin bitmek tükenmek bilmeyen enerjisiydi. Romanı ok...