Zümra eve girince ilk iş babaannesine sarıldı. Bir iki laf etti, odasına çekilmek için sabırsızlanıyordu. Bir an önce yalnız kalmaya ihtiyacı vardı. Ama babaannesinin gönlünü de kırmak istemiyordu.
"Annen, seni isteyen Harun'un annesiyle görüşecekti bugün."
"Olmayacağını söyleyecektir."
"Valla biraz daha süre isterse şaşmam."
"Boşa kürek çeker. Olmayacak bir iş."
Babaannesi muzip muzip bakınca, "Aaa, babaanne lütfen sen de sorma, 'Sevdiğin kim?' diye..."
"Tamam; ama her kimse eminim doğru kişidir." Zümra lafı değiştirmek istercesine:
"Bu aralar seni hep yatakta görüyorum babaanne; yoksa hasta mısın?"
"Kızım hasta değilim de güçsüzüm, pek halim yok... Zümracığım oğluma bir mektup yazdım, onu postalar mısın?"
"Tabii ama lütfen babaanne, biz hiçbir şey istemiyoruz, amcamla lütfen ters düşme"
"Kendimi pek iyi hissetmiyorum. E sonuçta ölümlü dünya. Zaten her şey onların üstüne, artık her şey onun vicdanına kaldı. Mektubu okuma, tamam mı canım?"
"Olur mu babaanne, başkasının mektubu okunur mu?"
"Sadece oğluma bir şeyler söylemem gerektiğini düşündüm."
"Doktora gidelim iyi değilsen, böyle yapma babaanne."
"İyiyim canım benim. Yaşlandım işte. Biraz müsaade et uyuyayım. Kötü olsam gitmez miyim?"
Zümra babaannesini öptü, sıkıca sarıldı. "İyi uykular o halde." dedi.
Babaannesinin odasından çıktı. Mektubu defterinin arasına yerleştirdi. Camdan Jale'yi görünce gülümsedi: "Dayanamadı herhalde." diye düşündü. Jale sessizce odadan içeri girdi.
"Sen de geldin demek. Aferin bize, dersleri bayağı boşladık."
"İçim sıkıldı." diyebildi Jale.
"Benim de. Sanki bir kuyuya düştüm. Ne çıkacak bir yer var ne de tutunacak bir dal."
"Kusura bakma; fakat şu aptallığına yanıyorum. Seni o halde görünce Tarık'ın yanına koştum. Kızacaktım Tarık'a ama öyle kötü haldeydi ki... Resmen ağlıyordu."
Zümra'nın bir anda gözleri açıldı: "Ağlıyor muydu?"
"Evet ya, ağlıyordu. Neden aranızda bu kadar sevgi varken çile çektiriyorsun ona? Anlamıyorum seni, anlamaya çalışıyorum ama anlamıyorum. Belki o namaz kılmıyor. Senin istediğin gibi değil yaşantısı; fakat birçok namaz kılandan daha dürüst ve merhametli. Zamanla öğrenir canım. Neden bu kadar büyütüyorsun? Ya benim yerimde olsaydın, hiç hayal kuramasaydın. Sevmekten korksaydın. İncitilmekten, yüzüne vurulacak şeylerden..."
Tekrar 'benim gibi', dediğinde birden hıçkırıklara boğuldu. "Sen..." dedi, "Dönüşü olmayan bir hata yapmadın. Sevdiğine değer ver. Kabul edip mutlu ol."
"Jale, insan acizdir." diyerek kendini değil Jale'yi teselli etmeye çalışıyordu:
"Bir felaket mallarını götürür, bir hastalık yatağa salar, bir iftira hayatı berbat eder. Dertler çok, milyonlarca bela dolaşıyor; ama hepsi Allah'ın emrinde. Onlar bir bakıma melektir. Allah o dertlere diyor ki: 'Şu kuluma git, cenneti istiyor bu kulum benden. Sen git ki o adamın günahları azalsın, sevapları artsın.' Dert gidip saplanıyor o adama. Adam başlıyor oflamaya. Derdi vereni bilmiyor adam. Derdi vereni bilse, insanı hangi mesele isyana götürür ki? Ümitsiz olursak ne olur? Biteriz. Aşırı kedere düşeriz. İnsanı çıkmaz sokağa düşüren kendi düşünceleridir. Bana gelince..." dediğinde sözü ağzında kaldı. "Zümra!" diye bağırarak annesi çağırıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonsuza Düşen Aşk (RAFLARDA)
Storie d'amoreFarklı dünyalara sahip,iki insanı birleştiren tek nokta sevgi olmalıydı. Çünkü kalpleri açacak dokunuşun anahtarıydı. Sırlarla dolu bir yaşam öyküsünü ortak kılan tek şey, yüreklerindeki inanç ve azmin bitmek tükenmek bilmeyen enerjisiydi. Romanı ok...