Bulutlar öbek öbek serpilmişken, güneş etrafı gülerek aydınlatıyor, renk cümbüşü içinde hayat sessizce başlıyordu; içinde fırtınalar barındırarak. Tarık korkak ve çekingen biri değildi aslında. Tam tersine kararlı, atılgan bir yapısı vardı ama bir süredir tedirgindi. Öylesine kendi içine kapanmış, öylesine herkesten kopmuştu ki yalnız ailesiyle değil hiçkimseyle karşılaşmak istemiyordu. Ruhunu ezen farklı bir duygunun pençesindeydi.
Hâlbuki o, neler neler tasarlıyordu kendisi için. Bu duygusal karmaşayı, bu kaybolmuşluk hissini ilk kez yaşıyordu. Tuhaf bir gülümsemeyle yine onu hatırladı. O menekşe rengi gözleri, beyaz pırıltılı cildi... Kanatsız melek dedikleri budur herhalde, diye düşündü. Aklını başından almıştı Zümra.
Tamamen zıt yaşantıları, Tarık'ı çaresiz bırakıyordu. Okul arkadaşı Zümra inançları doğrultusunda yaşamaya özen gösteren örtünmesine dikkat eden biriydi. Yaklaşılması gerçekten zor biri olarak görülse de bunun kibirden çok vaktini malayani işlerle tüketmeme sevdasından olduğu aşikârdı. Yüksek surlu bir kale gibi kalmıştı aralarında. Köprüleri atan da aslında Zümra değildi. Her an yardıma hazır bir yürek neyse o da oydu. Duru sade ve kırılgan, duygularını kolay dışa vuramayan, çalışkan, disiplinli, gösterişten hoşlanmayan bir kız. O böyle biriyken Tarık sınırını bilmediği bir servetin sahibi, sosyetik bir ailenin ferdiydi. Hayatı gezmek, eğlenmekten ibaret öğrenmişti. Avrupa kültürü ile yetişmişti. Ortadan biraz uzunca boyu, ince biçimli bir vücudu, olağanüstü kara gözleri ve esmer teniyle çok yakışıklı bir gençti. Bütün kızların hayalini süslerken o, Zümra'ya ilgi duyuyordu. Onu her gördüğünde asabi ürperişi bir sıtma nöbeti halini alıyordu.
Zaman zaman kendine soruyordu, "Neden popüler biri oluşunun sağladığı ilgiye rağmen Zümra olmadığında yalnızlık içini kemiriyordu? Onu en çok rahatsız eden Zümra'nın kendisinden farklı oluşuydu ama hemen arkasından kendini sorgulamaya başlayarak o önemli soruyu soruyordu: Zümra'nın kendisi gibi olmasını mı istiyordu? O zaman bu pırıltı yine olur muydu? Neden içindeki bir ses, çağlayan suyun aslında doğru yere aktığını söylüyordu?" Buna rağmen kurtuluş umudunu yine de Zümra'nın kendisi gibi olmasına bağlamıştı.
O gün ders arası bir bara oturdu. Topu topu bir kadeh içmiş olmasına rağmen içki hemen etkisini gösterdi. Asıl sarhoşluğun nedeni Zümra'ydı kuşkusuz. Bugün hiç ders dinleyecek havası yoktu. Kalan dersleri boş verdi. Nereye gittiğini bilmediği pervasız düşüncelerle evin yolunu tuttu.
Okulda, erkekler Zümra'yı konuşuyor, kızlar kıskanıyordu. Kendi halinde olması daha da dikkat çekmesine sebep oluyordu. Etrafı demir parmaklıklarla örülmüş gibi kimse cesaret edemiyordu yanına yaklaşmaya. Ondaki bu gizemli hal onu daha da odak noktası yapmıştı, okulda bir grup öğrenci yine ondan bahsediyorlardı.
Bunun olmayacağını çok iyi bilmesine rağmen "İstesem onu kendime âşık ederim." diye sallamaktan çekinmiyordu Tekin.
Şenol "Bu kız çok namus... lu..." diye söze başlamıştı ki kızgın bakışlarla göz göze gelince duraksadı. Bu sözler Sevtap'ı çileden çıkarmıştı, Şenol sözünü bitiremeden Sevtap adeta gürler gibi "Ne zamandan beri erkeklerle çıkmak namussuzluk oluyor?" dedi.
Şenol, mahcup bir şekilde "Affedersin!" diyerek yanlarından sessizce uzaklaştı.
Sevtap, "Yeter! Ya sürekli O örümcek beyinliden konuşulmasından bıktım, güzel olsa bari!" diye aynı sinirle sözüne devam etmişti.
Kafeye gidip oturan Şenol, Tarık'ın en yakın arkadaşıydı. Akıllı, dürüst, çabuk kavrayan bir kişiliği vardı. Kuvvetli inançları onu riya ve ihtiraslara karışmasını engelliyordu. İyimser, eğlenceli, neşeli biriydi. Karışık saçları ve sürekli gülümsemesiyle tanınır; dış görünüşüne pek dikkat etmez, sportif polo yakalı süveterinden vazgeçmezdi. İlk bakışta soğuk, mesafeli görüntüsü zaman içinde kendini sevecenliğe bırakıyordu. İdealleri doğrultusunda hareket etmeyi seviyordu; fakat Zümra gibi cesur olamamış, namaz kıldığını herkesten saklamıştı. Kendine "Zümra kadın haliyle senden yürekli..." diyerek utanıyordu bu halinden. Dinini savunacak kadar bilgisinin olmamasıydı sebep belki de. Eve giderken son anda vazgeçip yolunu tekrar okula çeviren Tarık, Şenol'un masasına otururken Şenol düşüncelerinden ancak sıyrılabilmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonsuza Düşen Aşk (RAFLARDA)
RomanceFarklı dünyalara sahip,iki insanı birleştiren tek nokta sevgi olmalıydı. Çünkü kalpleri açacak dokunuşun anahtarıydı. Sırlarla dolu bir yaşam öyküsünü ortak kılan tek şey, yüreklerindeki inanç ve azmin bitmek tükenmek bilmeyen enerjisiydi. Romanı ok...