10.BÖLÜM

94 1 0
                                    

O sırada Tarık ona verilen adrese gitmişti. Hastane veya bir klinik beklerken karşısında bir ev vardı. Önce yanlış adrese geldiğini düşünse de eve gelen gidenlerin hallerinden doğru yere geldiği hissine kapıldı. Kapıdan çıkan birine hastanın ismini sorduğunda doğru adreste olduğunu anladı. Peki, şimdi ne deyip içeri girecekti. Cesaretini topladı, kapıyı çaldı. Açılan kapının ardında öyle bir kalabalık vardı ki kimse, 'Sen kimsin?' diye sorma gereği duymamıştı. Bir oh çekerek içeri girerken "Akraba sandılar herhalde." diye söylendi.

Ölecek olan teyzeyi, "Umut yok!", diyerek eve göndermişlerdi. Konuşmalara kulak verdiğinde sabaha çıkmaz diyorlardı. Kadını yalnız bir şekilde odaya kapatmışlardı. Garipsemişti önce, sonra anladı. İçeriden öyle bağırtılar geliyordu ki içler acısıydı. Sürekli, can vermenin zorluğundan ve çok korktuklarından bahsediyorlardı.

Olan her şeyi her konuşmayı dikkatle takip ediyordu. "Suuu..." diye değişik bir böğürtü duyuldu. Elinde bir bardak suyla gelen kadın, kocası olduğunu tahmin ettiği adama omuz silkerek "Bana ne, ben girmem." dedi. Adam çaresiz gözlerle yanındaki adama o da diğer yanındakine baktı. Tarık, bunu fırsat bilip hemen "Ben veririm." diyerek suyu ellerinden aldı. Bilmiyordu ki ömrünce unutmayacağı bir olay yaşayacaktı. 'Kimsin, nesin?' diye sormadan bardağı can havliyle eline tutuşturdular.

Odaya girdiğinde seksen yaşlarında şişman bir kadın, Tarık'ın üstüne öyle bir sıçradı ki Tarık elindeki bardağın nereye uçtuğunu bile görmedi. Kadın yakasından tutup "Kurtar beni ne olur, kurtar. Semiha'dan kurtar. Sopayla bana vuruyor, ne olur canım çok yanıyor." dedi. Kelimeler kadının boğazından hırıltıyla çıkıyordu. Tarık kendini zorlukla kenara çekti. Şaşkınca hiç kıpırdamadan etrafa bakındı. Odada hiç kimse yoktu... Kadın tekrar "Semiha vurma, Semiha vurma, kurtarrr..." diye bağırdı. Kadının acılı sesi çok ürkütmüştü Tarık'ı. Vücudundaki morluklar da söylediklerini doğrular gibiydi.

Titredi Tarık daha fazla dayanamadı. Kadının çırpınışları, "Ah... Vurma!" sesleri yankılanıyordu her yerde. Donuk bir yüz ifadesiyle odadan çıkan Tarık, nefes alabilmek için bir yere zor oturdu. Bir süre öylece kaldı. Kendini toparlamaya çalışırken yanındaki adama:

"Semiha kim?" diye sordu.

Adam bir süre Tarık'ın donuk yüz ifadesine baktı, sonra, "Semiha yarım akıllı bir kızcağızdı. Hanımın hizmetçisiydi."

"Peki, şimdi nerede?"

"Öldü. Çok çekti zavallı, hanım ona çok eziyet etti. Kızcağıza köpeğin yediği kapta yemek verirdi. Kız öldü de kurtuldu elinden. Tövbe, tövbe Allah'ım affet."

Tatmin olmayan Tarık, "Başka Semiha var mı?" diye sordu.

"Benim bildiğim yok. Oğlum bak şimdi ölmek üzere olan hakkında kötü konuşmak doğru değil; ama Allah'ın adaleti bu gördüklerin." diye bitirdi konuşmasını adam.

Tarık üç gün boyunca o eve gitti. Bu üç gün boyunca da kadın "Semiha'nın elinden kurtarın beni." diye yalvardı. Ölmüştü sonunda. Acıları bitti, diye düşünmüştü. Ne acı ya Rabbim! Olayın içyüzünü öğrenmek için bir başkasına daha sordu Semiha'yı ve bir başkasına daha. Herkes hemen hemen aynı şeyleri söyledi: "Semiha'ya çok acı çektirdi." Ya peki olanlar neydi? Canı alan Azrail değil miydi? Semiha'nın kılığına mı girmişti? Gördükleri inanılmaz etkilemişti Tarık'ı. "Ne feci bir ölüm, ne feci bir ölüm." sözleri dilinden döküldü. Kadının son sözünü hiç unutmayacaktı: "Vurma Semiha!.."

Tarık'ın yüzünü günlerce ölüm sarılığı kaplamış alt dudağı bembeyaz olmuştu. Üç gün boyunca ölmek üzere olan kadının gözlerinden saçılan alev, Tarık'ı yakıp tüketmişti. Her hatırladığında yüreği sancıyla burkuluyordu. Çok tuhaf bir şaşkınlıkla bakıyordu artık ölüme ve hayata. Olup bitenleri anlamıyordu. Şaşkınlığı yüzünden okunuyordu. Yüreğinin bu kabartısı, ölümle tanışmış olmanın verdiği korkunun ağırlığı değildi. Bu bir şeylerin kendisine anlatıldığı gibi olmadığını fark etmeye başlamanın şaşkın kırılganlığıydı.

Sonsuza Düşen Aşk (RAFLARDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin