Zümralar koskocaman bir aile olmuştu. Öyle mutluydu ki. Bir de Tarık'ı kafasına takmasa hiç sıkıntısı yoktu. Pazartesi okulda onu göreceğim diye heyecanlanıyor, duygularına bir türlü engel olamıyordu. Gerçekten unutmayı isterdi; ama her gün biraz daha fazla kazınıyordu kalbine. Duaların başı haline gelmişti. Ondan bahsetmediği bir duası yoktu...
Jale, Zümra ile odasında yatmaya hazırlanıyorlarken bir soru yöneltti arkadaşına:
"Sana bir şey soracağım. Bana samimi ol."
"Sor bakalım?"
"Sence bu halimi bile bile benden hoşlanan biri olur mu?"
"Hoşlandığın biri var?"
"Şey... Hayır."
"Sen çok güzel, tatlı bir kızsın. Neden olmasın ki? Herkes hata yapar. Mühim olan tekrar etmemek... Samimiyetle tövbe edenlerin Allah (c.c.) yardımcısıdır."
"Ufacık da olsa umut etmek istiyorum."
"Şunu unutma sen harika bir insansın, değerini kendin koymalısın Jale. Hadi, yatalım sabah erken kalkacağız. Allah rahatlık versin."
Fazla oyalanmadan yattılar. Daha güneş sabah ufkuna girmeden alacakaranlıkta ezanların okunmasıyla ev halkı teker teker sabah namazına kalkmışlardı. Sonra da hep beraber kahvaltıya oturdular.
Neriman Hanım, "Ay Zümra! Ne kadar hoş görünüyorsun." deyince hep bir ağızdan onaylamalarıyla neşeyle gülümseyen Zümra
"Utandırmayın beni." diyerek bakışlarını kahvaltı tabağına çevirdi.
***
İkinci dönem başlamış Tarık ve Şenol yine buluşmuşlar, aheste aheste amfiye gelmişlerdi. İkisinin de ağzını bıçak açmıyordu. Solgun görüntülerinden uykusuz kaldıkları anlaşılıyordu.
Şenol "Kahve içer misin?" diyerek sessizliği bozdu. Tarık "Evet, içerim." dedi ve yine susmuşlardı ki, ikisinin de gözleri gelenlere takılmıştı.
Karşıdan Jale ve Zümra geliyordu. Tarık'ın gözleri kamaşmıştı adeta, ne kadar güzeldi. Ya iç güzelliği, kültürü, pırlanta kalbi, sayılamayacak kadar meziyetleri... Derin bir iç çekti. Ya bütün dünyaya karşı çıkacak ya da Zümra'yı unutacaktı. Zümra için İslamiyet'i yaşayamazdı. Kendi öğrenmeli kendi inanmalıydı. Ölüm meselesi zaten onu derinden sarsmıştı. Hoca üç örnek dese de ikiden sonrasını düşünememişti bile.
Jale Tarıkların masasına oturdu. Zümra oturmak istemediği masaya, Jale yüzünden oturmak zorunda kaldı. Tarık'ın yüz ifadesi soğuk olduğundan rahatsız ettiğini bile düşünüyordu. Bu yüzden Jale'ye kızıyordu. Ama Jale ne bilecekti ki... Çok geçmemişti ki yanlarına Serap da geldi.
Serap: "Tarık ne yaptın ölüm işini?" deyip güldü.
Tarık konuşmak istemiyordu. Konuyu geçiştirmek için 'Bir şeyler yaptık işte' anlamına gelecek bir el hareketiyle cevapladı.
Serap bu sefer Şenol'a dönerek, "Sen Şenol?" diye sordu.
"Kütüphaneden bir şeyler bulup yazdım."
"Ben de... Ama benim yazdıkları mı okur musun? Yanlış bir yeri varsa düzeltelim."
"Yanında mı?"
"Evet, al."
Şenol ödevi aldı; okuyor, yorumlar yapıyordu. "Bir kitap biliyorum, o varsa daha iyi olabilir." dedi sonunda.
Serap, "Hadi o zaman gidip bakalım." diye önerince beraber kalkıp kütüphaneye yöneldiler. Jale ise hiçbir şey söylemeden bir anda fevri tavrıyla ters istikamete gitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonsuza Düşen Aşk (RAFLARDA)
RomanceFarklı dünyalara sahip,iki insanı birleştiren tek nokta sevgi olmalıydı. Çünkü kalpleri açacak dokunuşun anahtarıydı. Sırlarla dolu bir yaşam öyküsünü ortak kılan tek şey, yüreklerindeki inanç ve azmin bitmek tükenmek bilmeyen enerjisiydi. Romanı ok...