Kütüphanede uzun süren araştırmaları devam ederken birden aklını ve ruhunu bazı zor düşünceler istila etmeye başladı.
"Tarık bırak dinini araştırmayı, hayatın altüst oldu. Bırak her şeyi, kaç git buralardan. Bu çaban sana ne kazandıracak? İçkiyi bir daha ağzına süremeyeceksin. Hem Allah merhametli değil mi? O affeder. Öğrendikçe yapmak zorunda kalıyorsun. Bak sana ne kadar zor geliyor. Ruhunun farkına varmak nasıl da seni nefsinle karşı karşıya getirip içini daraltıyor. Boş ver her şeyi, bir daha mı geleceksin dünyaya? Sen daha çok gençsin. Ölüm seni mi bulacak? Hayatının baharındasın ilerde araştırırsın, bol bol ibadet yaparsın hatta kendini Allah'a adarsın olur biter" diyen sese bir an hak verdi.
Tarık okuduğu kitabı elinden bırakıp gitme kararıyla ayaklanıyordu ki, o sırada altmış yaşlarında biri elini tuttu ve onu yerine oturttu. Önce bakışları buluştu adamla sonra sakin konuşmasıyla adam:
"Suyun girdiği kabın şeklini aldığı gibi bilgilerde girdikleri zihinlerde farklı şekiller alır. Bilgi güçtür. Bilgi dosttur. Bilgi imanın sesidir. Bilgi düşüncemizden akan, gönlümüzden çıkandır. Kirletilmemiş öz bilginin yolu, Allah'a giden yoldur. Bilgi, ilahi emirdendir. Bilgi sevgi gibi kullandıkça artar, yayılır, genişler, huzur verir. Tüm ürünlerin tohumudur. Biz görmesek de hedefler daima doludur. İlahi âlemde amaçsızlık, dengesizlik yoktur. 'Ara, bulacaksın!' lafı rehberimiz olmalı. Gayret ile ulaşılmayacak yer yoktur. Allah gelişmemiz yolunda her türlü yardımı yapar. Hepimiz işlenmeye hazır birer mücevheriz. Zihnin fermuarı, tefekkür dediğimiz düşünce yolu ile açılır."
Derken Tarık yüksek sesle konuşmalarından insanların rahatsız olacağını düşündü. Adam, düşüncelerini duymuş gibi;
"Merak etme bizi duymazlar." diye teskin etti ve konuşmasına devam ederek "Bir odanın kapısı kapanırsa odaya girilemeyeceği gibi zihnin kapısı kapatıldığında da içimizin dışarısıyla olan bağlantısı kopar. İlahi ışıktan mahrum kalırız. Bu da gelişmemizi engeller. Kullanılmayan otomobil, nerede bırakırsan orada kalır. Düşünmeyen zihin de öyledir. Kendimizi yok sayma hakkımız yok. Kur'an bizden düşünmemizi, bilgiye ve mesaja açık olmamızı istiyor. Biz şimdi ne yapalım?"
Tarık gözleri açılmış adama doğru bakıyordu, cevap veremedi. Adam:
"Düşünmezsek yorum yapamayız. Yorum yapmazsak bilgiye ulaşamayız. Bilgiye ulaşamazsak gelişemeyiz, kötüye gideriz. Ya kurtlara yem olur ya da dünyada küf oluruz. Düşünmeden yaşamak, akmayan çeşmeye testi tutmak gibidir. Gelişmekten sorumluyuz. Formüller, şifreler çözüm değil. Çaba göstermemiz, varlığımızı ispatlamamız isteniyor. Sebze meyve gelişir, büyür. Dibinden kesersek nerede bırakmışsak orada kalır, sonra çürür. Beynin fişini çekersek kökü kesilmiş sebzeye döneriz. Bu fiş düşüncedir. Bilgi ve iman birbirine muhtaçtır. İman bile iman bilgisiyle kazanılır. İmanlıyım, demek güzel bir söz ama yetmiyor."
"Ben elimden geldiğince dikkat etmeye çalışıyorum, ibadete de başlayacağım."
"İbadet sadece bir tekne hamurun içine koyulan bir zerre mayadır. O hamurdan çıkan ekmeğin kalitesi önemli; maya da hamur da önemli. Maya da hamur da bizim ekmek olmamız için var. Yüce Allah, ne mayamıza ne de hamurumuza bakar, O sadece ne kadar ekmek olduğumuza bakar. İmansız bilgi, geri geri adım atmaktır. Evlat bunu unutma! Gelelim ölüm konusuna..." dedi.
Bu sırada Tarık, "Bu adam kim acaba, düşüncelerimi mi okuyor; hem etraftakiler bize hiç bakmıyor. Bu sessizliğin içinde neden konuşulmaz uyarısı yapılmadı." diye düşünüyordu. Ancak gözlerini açmış bir şekilde yaşlı adamı dinlemekten kendini alamıyordu.
"Dünya, ana rahminden daha geniş. Ahiret de dünyadan geniş. Rastgele yaşayan, o gün ölümle ilgili şeyleri de rastgele zanneder. Günahlara daldıkça ahireti unuturuz, ölümü unuturuz, kendimizi zehirleriz. İnsan sadece içki içmekle sarhoş olmaz. Günah, insana ölümü unutturur. İnsanoğlu, etrafta ölen olunca dehşete düşer. Tekrar günaha batar ki unutsun. 'Ben ölmeyeceğim' der. Allah'ın yarattığı her şey mucizededir. Allah sayısız fırsatlar verir. Sevdiğinin ölmesi, acıya düşmen, ayağının kayması gibi. Şoför 'İlerde çukur var, dikkatli ol.' diyen bir levha gördüğünde 'Bu levhayı buraya kim asmış, bana ne?' diyorsa, diyenin aklından şüphe edilir. Kafanda oluşan beyaz saçların bir levha. 'İlerde çukur var kendine gel.' diyor. Sınava girecek bir çocuk çalışmak istemezse annesi onu ikna etmeye çalışır. 'Çalış seni gezdireceğim, ne istersen yapacağım, bak sana çay demledim.' der. Çalışması için ikna etmeye uğraşır. Aynı şekilde nefsimizi de ikna etmemiz gerekir. Cennet güzel, cehennem kötü; çürümek istemiyorsan Allaha itaat et. Çekirdeğin çürümesi ibrettir. Bir dakikaya fermanımız yok. Bir saniye sonradan emin olamayan, istikbali karanlık görür ve nefis korkar. Allah'a kulluk bilinci, sonsuz acizim diyebilmek ve bunun değişmez bir gerçek olduğunu kavrayabilmektir. Bunun karşısında sonsuz 'Rabbim var' düşüncesi mutlu eder. Celalettin Rumi : 'Müminler ölmezler, belki bir evden diğerine taşınırlar.' der. Şeyh Tacettin Erbedili: 'O halde niçin Allah (c.c.), 'her nefis ölümü tadıcıdır.' buyuruyor?' deyip itiraz eder. Celalettin Rumi: 'Evet; fakat Allah (c.c.) her nefis diyor her kalp demiyor. Sen kalp ol veya bir müminin kalbinde yer et ki müminin kalbi gibi ölmeyesin. Sen nefsinin hebasına uyup gidersen o ayet senin hakkında söylenmiş olur.' buyuruyor. Ölümlü dünyayı, ölümsüz dünya ile değiştirelim. Burada misafirsin, buradan diğer yere gideceksin. Misafir olan kimse, beraberinde götüremediği bir şeye kalbini bağlamaz. Öyleyse kelepçeli sevk edilmeden evvel Allah'ın davetine icabet et. Ölüm uyandırmadan uyan. Zenginlik içinde bir adam hastalansa dünyanın en iyi doktoruna da gitse, teşhis tedavi yolunu en hassas şekilde de yapsalar Allah iyileşmesini arzu etmezse iyileşemez. Dünya kurulalı hangi zengin hangi güçlü insan ölümden kurtulabilmiş? Fani ömrünü, fani şeylere harcama ki fani olmasın. Baki şeylere sarf et ki baki kalsın. Kişiye Allah'ın emri olmadan hiçbir zarar gelmez. Bıçak Hz. İsmail'in boynunu kesmemiş; ama kayayı ikiye bölmüştür. Hz. İbrahim ateşe atılmış ama yanmamıştır. Neden? Çünkü Cenab-ı Hak izin vermemiştir... Netice de Allah'ın izni olmadan hiçbir şey etki edemez."
Tarık bir an gözlerini kapadı, ne kadar da etkilenmişti adamın konuşmalarından. Aklında kaynayan, onu pes ettirecek olan soru işaretlerinin hepsine cevap bulmuştu. Tarık gözlerini açtığında adam gülümseyerek Tarık'ın sırtını sıvazladı ve uzaklaştı. Tarık bırakmak üzere olduğu kitaba tekrar gömülürken içinden 'Daha çok öğrenmeliyim.' diyordu.
Şenol'u evine bırakmaya giderken okuduğu kitaptan öğrendiklerini anlatıyordu Tarık. Adamdan bahsetmek istemedi. Hayal miydi, diye nedense şüpheye düştü.
"Toplumumuzda kadınlar, hep 'eksik etek' diye aşağılandı. Zina yapan kadınsa çok kötü... Bizde 'erkeğin elinin kiri' denir. İslamiyet'te erkek de yaparsa aynı şekilde günah ve aynı şekilde cezalandırılıyor. Kadın kazandığını kendi harcar, kadının evinde oturuluyorsa koca ona kira öder. Kadın isterse ev işi yapmayabilir. Yaparsa kocasına hediyedir. Çok şaşırdım doğrusu. Kadın İslam'da ne kadar yükseltilmiş. Halkın gözünde ikinci planda olan hep kadındır. Miras az alır, deriz ya; bizimkiler hep bunu söyler. Hâlbuki kadına babası bakmak zorunda, evlenince de eşi. O yoksa yakını, akrabası; o da yoksa devlet maaş bağlarmış. Erkeğe malın fazla verilmesinin sebebi, erkeğin annesine babasına bakmak zorunda olması ve sorumluluğunun fazla olmasıdır. Kız kardeşi evli değilse kız kardeşine bakmak zorunda. Fakir akrabası varsa bakmak zorunda. Kadına hiçbir yükümlülük yok; hatta kayınvalidesine kaynatasına bile bakmak zorunda değil.
Şenol gülümsedi, "Fakat kadın milleti bilmiyor ki İslam'ın verdiği değeri."
Tarık "İslam'ı yaşayacaksan kadın olmak varmış." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonsuza Düşen Aşk (RAFLARDA)
RomanceFarklı dünyalara sahip,iki insanı birleştiren tek nokta sevgi olmalıydı. Çünkü kalpleri açacak dokunuşun anahtarıydı. Sırlarla dolu bir yaşam öyküsünü ortak kılan tek şey, yüreklerindeki inanç ve azmin bitmek tükenmek bilmeyen enerjisiydi. Romanı ok...