Son...

5K 54 7
                                    

Karar günü, Her şeyin bittiği gün; 23.04.2014.

Seçim kelimesi tüm benliğimi sarmıştı. Seçmek kelimesini bu denli ortaya atan ben miydim, yoksa kendiliğinden mi düştü ayakucuma emin değildim, ama önümdeydi işte. Nasıl bu noktaya geldiğim tam bir muamma olması bir yana, yürüdüğüm yolda tek sağlam tahtaya bile denk gelememiştim.

Aslında bunca zamandır kafa yorduğum bu kelime tam bu noktada bitmişti. Aslında her şeyin kabak gibi yüzüme vurduğu bu saniyelerde seçim noktalanmış ve sessiz boşlukta sadece benim saf şaşkınlığım kalmıştı.

Bitmişti, tüm yaşanılanların oyun içinde oyun olduğunu ve benim sadece bir araç olduğum gerçeği sert harflere bürünüp gözlerimin içine dolunca, benim için aslında hiç başlamamış olan bu oyun bitmişti.

İki kişinin anlamız boşluğunda olduğumu sanırken sadece kendi duvarlarımla konuştuğumu fark etmem bu kadar geç olmamalıydı.

Ben Melek, içinde kurduğu dünyada yaşayan ve her fırsatta o dünyaya yenilikler getirip, içinin benlikleriyle oturup önüne gelen olayları çekirdek çitleyerek abartan kendini beğenmiş!

Ojesi bozulacak diye sızlanan ama olayların histerisine takılınca saçının fönüne bakmayı unutan, olayları sadece gereksiz detaylarına takılıp kalıp genel hatları göremeyen, hayatı önemsememekte direnen ve bu sorumsuzluğu tam bu dakikalarda kafasına balyoz etkisiyle düşen kız, işte bendim.

Rüzgâr, ben hızla giderken bedenimin duvara çarpıyormuş hissini vermekten başka bir işe yaramıyordu. Donmuş suratım, rüzgârın sert duvarına çarpa çarpa nasırlaşmaya başlamıştı. İçimin anlamsız duygu çatışmaları, bunca zamandır yaptığım karar konseylerini silip atıyordu. Bunca zamanki körlüğüm beni hayal kırıklığına uğratırken ağzımdan dökülen acı hıçkırıkla dizlerimin üstüne düşmüştüm.

"Bu hale nasıl geldin sen, Melek?" Gecenin kör karanlığında sadece kendime bağırıyordum. Hıçkırıklarım benden bağımsız gecenin siyahında özgürlüklerini ilan ederken, her bir hıçkırıkta biraz daha eksiliyordum.

"Bir yıl, sadece bir yıl önce bu değildin, sen bu değildin, ne oldu sana ahmak!" Sesim kısılmış sadece benim duyabileceğim bir hal almıştı. Yanımdan geçen insanların bana hayretler içindeki bakışlarını görebiliyordum. Ama elini uzatan bir insan evladı yanımdan geçmemişti.

Yalnızdım işte.

Bir yıl kadar önce "Melek Cansev canım bu, herkes muhatap olmasın bir zahmet!" havalarında olan, şimdi ise "Bir acıyan yok mu, beni kaldıracak?" diyecek hale düşmüş zavallıydım ben.

Gene abartıyordum, ya da bu sefer sahiden şaşkınlığım ve hayal kırıklığım gerçekti. Hiç gerçek bir derdi olmayan ben, gerçek acıyla karşılaştığını nasıl anlayabilirdi? Tepkim gene tüm benliklerimin şaşkın ama sert uğultuları arasında olmuştu işte.

İki adam. Tek bir adama saniyeler içindeki hayranlığım sonucu, iki adamla bu hale gelmiştim.

Zavallıydım.

Oysaki kendimi övdüğüm ve her insanı yanıma yaklaştırmadığımdan Megolaman belirtileri gösterdiğimi ve doktora gitmem gerektiğini söylüyorlardı. Sadece, sadece bir yıl kadar önce...

Evet, diye fısıldadım, bir hıçkırığımın arkasından başka bir hıçkırığı derinlere gömerken. Yanaklarımın ıslaklığını elimle kurulayıp ayağa kalktım. Burnumu yavaşça çektim ve topuklu ayakkabılarımın kaldırımdaki sesini tüm geceye gömülmüş sokağa yaydım.

Bunca yaptığım hatayı artık düzeltecektim. Ait olduğum yere gidecektim. Siyah mı Mavi mi, sorusunun cevabı belliydi. Ben renksiz bir berduş değildim. Benim ait olduğum bir renk vardı. Bunu anlamam için beni yerle bir edecek bir hayal kırıklığına uğramam gerekiyormuş.

Seçim kelimesini önüme süren bendim. Sadece saf bir ahmaklıkla belli olan gerçeği görmeyip, kendimi bu rezilliğin merkezine oturmuştum.

İki adam hayatıma girdiğinde belliydi, benim yön çizgim, şimdi geç kalınmış gerçeği kader çizgime oturtacaktım.

Büyüdüm! Artık bu gerçeği kabul edip, nefes alış verişlerimi ona göre ayarlayacaktım.

Biten bir şey yoktu aslında, her şey şimdi başlıyordu!

Siyah mı? Mavi mi?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin