Ayşe teyze korkmuştu. Kolonyayı eliyle yüzüne sürüyordu. Ama bir türlü kendine gelmiyordu Şura. Bir ara 'Halil' diye sayıkladı, 'Halil neredesin! ...'
Ayşe teyze hemen yanına geldi ve tekrardan uyandırmaya çalıştı. Şura gözlerini araladı Ayşe teyze'ye nemli gözlerle bakıyordu.
- Çok şükür kızım, korkuttun beni, Allah seni ne yapmasın emi.
- Ne oldu bana Ayşe teyze, Halil nerede, onu gördüm sanki.
Halil'i görmüştü mektubu okurken. Yanında, sağında, solunda, her yerdeydi sanki. 'Nerede Halil' dedi tekrardan. Ayşe teyze adresi göstererek;
- Hadi bizde mektup yazalım. Ne dersin cevap bekliyor oda. Kâğıt kalem getireyim sen dinlen. Telaşımı hoş gör olur mu?
Gülüşmüşlerdi ikisi de. Ayşe teyze o güzel yazısıyla, Şura'nın diliyle mektubu yazdı ve katladı, koydu zarfa. İçine de gül yaprakları ve Şura'nın mendilini bıraktı. Şura biraz olsun kendisini toparlamıştı. Dinlenmek için izin istedi. Ayşe Teyze:
- Hadi sohbete inelim bittikten sonra postacıya veririz olur mu kızım.
Kafasını sallayabildi sadece, yerinden doğruldu Şura. Sendeledi birden, koluna girdi Ayşe teyzenin, yavaşça indiler merdivenden, ağır ağır yürüdüler kamelyaya kadar.
Sohbet tekrar başlamış soruları cevaplıyordu Ayşe teyze. 'Bitse de göndersek şu kızın mektubunu' diyordu içinden, soruları cevaplarken. En son soruyu da cevaplamış, apar topar kalkmıştı yerinden. Biraz da heyecanlıydı.
Mektubu en yakın postaneye götürmüş kutuya atmıştı Ayşe teyze. Artık Halil'e ulaşmayı bekliyordu Gül kokulu mektup.
Şura'yı dayanılmaz bir hal almıştı, içinden çıkamıyordu bir türlü acaba diye başlayan sorularla boğuşuyor, bir türlü sakinleşemiyordu. Halil mektup göndermişti, ama yine tatmin olmuyordu içi. Saatler kâh hızlı kâh olabildiğince yavaş ilerliyor, Şura'nın heyecanına katreler ekliyordu.
Akşam olmuş gece hüküm sürüyordu İzmit'e. Kapkara bir gece ve Şura yatağında yalnızdı. Gözlerinden dökülen yaşları bir eliyle siliyor, diğer eliyle de bir fotoğraf tutuyordu. Halil'di bu, ne kadar da yakışıklıydı. 'Yakışıklım' derdi Şura, her bakışında. Sabahlara kadar baktığı olur, vazgeçemezdi hayalinden, resminden. Uyku nedir bilmiyordu birkaç senedir. Mektubu aklına geldi. Acaba güzel cümleler kurmuş muydu? Gülümsedi. Sağ tarafına dönüp yazdıklarını kısık sesli söylemeye başladı.
'Sana dair söylüyor yüreğim
Yetişemiyor kalem seni yazmaya
Gözlerinden başlıyorum ilkin
Zerre zerre yazılıyor kara, zerrin GözlerinYüreğime düşüyor her bakışın
Gönlüme akışın
Beni hepten yakışın
Saçların savruluyor rüzgârda
Tel tel oluyorum sonra
Bir bir dökülüyorum kâğıdaHer harfinde Sen oluyorum
Seni söylüyor
Seni okuyorum
Ellerin!
Nasılda sallanıyor boşlukta,
Zaman duruyor sanki
Tık, tık atarken saniyeler.
Zamanda kayboluyorumBirden soluyor,
Elini kaldırıp 'Selam' deyince
Aydınlanıyorum
Ayaklarına takılıyor gözlerim
Adım adım takip ediyorum
Her adımda kendimden geçiyorumSenin oluyor
Sana doğuyorum
İliklerime kadar seninle doluyorum sonra
Vakit geçiyor, zaman duruyor gözlerinde
Her kapanış bir saniye sürüyorDakikaları gözlerinde sayıyorum
Köşe başından dönüyorsun
Ben sana bakıyorum
Kapanıyor gözlerim sana
Sonra kayboluyorsun
Ben ölüyorum sana!Gidişinin ardından,
Yoksul kalıyor yüreğim.
Sensizlik zor geliyor,
Atmak istemiyor kalbim.
Bir gün olsa da aynı yerde görsem
Ölmeden sana ersem diyorum
Vakti geldi de geçiyor vuslatın
Neredesin zerrin gözlüm
Hadi zamanımı durdur bir daha
Çöllerde bulunan vaha
Gel beni bir kere daha yaz
Söyle yaptığın nedir ki bu naz!
Bekleyişlerle geçiyor hayatım
Vuslata ermeden bitecek mi bahtım
Bekliyorum!
Bir gelsen diyorum.'Uyumuştu nice zaman sonra. Suna Hanım kapıdan dinlemişti âşık kızını, her gece olduğu gibi. Ağlıyordu, ağlıyordu da ne yapacağını bilmiyordu. Dönüp odasına gitti, uyku tutarsa uyuyacak, yoksa kazak örecekti kızına.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uzun Bir Hikaye
Teen Fictionİnsan bazen şiir yazmaz Seni seviyorum da demez Şiir yazamaz belki insan Seni özledim de diyemez İnsanın bazen dili tutulur Konuşamaz Kalbi konuşur Susturamaz Şimdi başlarsanız okumaya bir an da bitirirsiniz. Uzun bir hikaye dedik ama siz uzuuuunca...