Hastane

23 2 0
                                    

Kahvaltı masada, çay ocakta bırakılmış, kapı sonuna kadar açık unutulmuştu. Şura merak etmiş ne yapacağını bilmeden oturuyordu. Önce kapıyı kapattı, sonra çayı indirdi. Neden sonra dışarıya çıkmak aklına geldi. Nabila'nın yanına gidecek, onunla konuşacaktı. Hızlı adımlarla çıktı evden, doğruca arkadaşının yanına gitti. 'Nabila' diyerek kapıya vuruyor ama duyan olmuyordu. Yoldan geçen komşularından Hacer teyze;

- Şura, kızım, Ayşe Teyze hastalandı, herkes orada, sen neden gitmedin.

Şura olduğu yere çökmüştü.

- Sen hastaneden mi geliyorsun Abla?

- Evet, merak etme, bir şeyi yok Ablamızın. İstersen beraber gidelim, beklersen tabi.

Şura kafasını 'yok, ben gideyim' der gibi salladı. Oturduğu yerden kalktı, doğruca hastaneye vardı. Ayşe teyzenin odasının olduğu yere varınca, herkesi gözyaşları içerisinde buldu. Bir şey olduğunu düşünerek annesine yaklaştı.

- Anne bir şeyi yok ya?

- Yok, yok kızım, bir şeyi yok çok şükür. Dua edelim de ayağa kalksın.

Şura'nın yüreğine su serpilmişti. O kadar çok korkmuştu ki, kaybedeceğini düşününce, 'Ya Rabbi içimde bulunanları bilen tek kişi o. Ne olur beni onsuz bırakama.' Dualar ediyordu. Odanın penceresinden içeriye sessizce bakıyor, kâh gülümsüyor Kâh sitem eder gibi bakıyordu. Aklında Ayşe teyze, yüreğinde Halil vardı. Bir hareketlenme oldu odada. İşaret parmağı hareket etmişti. Hemen doktora haber verdi. İçeriye beraberce girdiler. Doktor kontrol etti, durumunda bir değişikliğin olmadığını fakat sağ işaret parmağının neden oynadığını bilmediğini söylemişti. Şura gülümsedi ve 'Namaz kılıyordur, çünkü öğle vakti çoktan girdi.'

Doktor şaşkın gözlerle Şura'ya bakarak odadan çıkmıştı. 'Bir şeyi yok, durumu aynı' deyip gitmişti. Şura dışarıya çıkınca herkesi rahatlattı.

- Ayşe teyze namaz kılıyor. Ne kadar mübarek bir Ablamız var. Rabbim almasın onu bizden inşallah.

Hep birlikte 'Âmin' demişlerdi.

İstanbul da hava açık, öğlenin ilk saatleri, Halil, İsmail ile kahvaltı yapıyor, İsmail'in anlattıklarına kulak veriyordu. Mustafa'nın sürprizi kendisi ile alakalıydı. Halil de umursamamıştı zaten. Mustafa okulunu bitirmişti ve güzel bir şirketten teklif almıştı bile. Halil bu habere sevinmişti. 'Hayırlı olur inşallah' dedi ve kahvaltı masasından kalktı. 'Sahile gidiyorum ben İsmail abi, görüşürüz sonra' deyip çıktı dışarı.

Mehmet usta bugün çay ocağına gelmemişti. Çırak, Halil'i karşılamış, iki çay bırakmıştı masaya. Mehmet Usta'yı sormuştu, ama nerede olduğuna dair bir bilgi yoktu. Usta, Halil'in eski kaldığı eve gitmiş, mektubu arıyordu. Posta kutusuna baktı, kapının yanında bulunan yere baktı ama bir türlü bulamıyordu mektubu. Bahçeye gülfidanının yanına geldi etrafına bakıyor kardan göremiyordu bir türlü. Mektup ayağın yanında, gülfidanının altında duruyordu. Bir ara gülfidanına bakayım diye eğildi. Gözlerine zarf takılmış, elleri hemen zarfa tutunmuştu. Mektup İzmit'tendi. Halil'in mutluluk kaynağı olacaktı.

Uzun Bir HikayeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin