Beklerken

18 1 0
                                    

♦♦♦

Kış yüzünü göstereli bir ay olmuştu. Kar diz boyuna ulaşıyor dışarı çıkarmıyordu insanları. Üstüne üstlük hâlâ yağıyordu lapa lapa. Saçaklardan sarkıyor bir bir düşüyordu yere. Halil dışarıyı seyrediyor beklediği cevap bir türlü gelmiyordu. Belki de gelmişti, ama Halil'in haberi yoktu. İsmail yatağından doğruldu, dışarıya bakmak için pencereye yöneldi, gözlerine inanamadı. Daha dün gece hiçbir şey yoktu. 'Rabbim sana hamdolsun' diyerek şükrünü eda etti. Aşağıda Halil, yukarıda İsmail, birbirinden habersizce dolanıp duruyorlardı. Zil çaldı, gelen Mustafa'ydı. Kapıya her ikisi de koşmuş, birbirini görünce şaşırmışlardı, sonra gülerek kapıyı açtı Halil.

- Selamun aleykum. Ağaç oldum, dondum dışarıda neredesin abi ya.

Mustafa mimar olacaktı. Son sınıfta tek dersi kalmış bu dönem bitiyordu. İşi hazırdı, babası mimar kendi de mimar oluyordu. Beraberce çalışacaklardı artık. Halil, Mustafa'nın paltosunu almış asarken selama karşılık verdi.

- Aleykum selam, hoş geldin abim. İsmail Abimi karşımda görünce şaşırdım. Birbirimizden habersiz gelmişiz eve, o yukarıda ben aşağıda halleniyorduk birlikte.

- Ne diyeyim, âşıklar meclisinin üyeleri, vallahi donuyordum dışarıda. Âşık olmayıverin birbirinize canım.

İsmail içeride kahvaltı hazırlıyor, konuşulanları gülerek dinliyordu. 'Halilime nasıl âşık olmam, o billur sesi duyduktan sonradır aşığım ben ona, yüreğine' kendi kendine söylenirken, çay taşmaya ramak kalmış ancak haberdar olmuştu. Altını kapattı ve sofrayı içeriye götürdü.

- Hoş geldin can dost, nasılsın bakalım. Halil ile ben ezelden tanışırız, sen bilmiyorsun, gâfil.

- Bilmez olur muyum Abi. İnan çok kıskanıyorum Halil'i, benim sesimde güzeldir, ona göre.

Bu sabah şen şakrak olmuştu ev. Halil'in üzüntüsü bir nebze de olsa gitmiş, ama hâlâ içinde burukluk vardı. 'Acaba cevap verdi mi?' diye kaç soru sormuştu içine. Yüzündeki mimikler değişti, soldu. İsmail fark edince;

- Al işte gördün mü? Soldurdun yüzünü. Ulan sen niye konuşursun ki gafil.

Gafil demeyi Mustafa da sevmişti belki de. Tek Mustafa'ya söylüyordu. Halil uzaklara dalmış, gitmişti. Eski günleri yâd ediyordu içinde. Sessiz, masum, bir o kadar da sevimliydi. Dudaklarından dökülenlere hâkim olamadı bir an:

Gözleriniz akrep ile yelkovan
Zamanı durduran bir Şiir!

Sizi ilk gördüğüm gündü
Hani göz göze geldiğimiz an vardı ya işte o gün
Zerrin bakışlı gözlerinize tutuldu gözlerim
Yüreğime b'aktı tüm ihtişamıyla!

Gözlerinize yazılmış bu kaçıncı şiir

Nasıl bir nazar-ı ilahi'dir bu

Yüreğimi kavuran, kemale erdiren

Bakışlarınıza kurbanım!

Şiir son bulunca Mustafa'nın dili de çözülmüştü. Süper bir haber ile gelmişti aslında, unutmuştu.

Uzun Bir HikayeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin