İstanbul boğazından geçen gri renkli otomobil, ne hızlı ne yavaş gidiyordu. İstanbul hiç bu kadar sevinmemişti belki, boğazından iki âşık geçiyordu. Kâinat tüm ihtişamıyla üzerlerine gülümsüyordu. Az sonra bulutlar yoğunlaşıp boğaza dökecekti yağmurunu. Halil ve Mustafa, mutluydular İstanbul gibi.
***
İzmit'te heyecanlı bekleyiş sürüyordu. Bir yandan Ayşe teyzenin sevinci bir yandan da Halil'in heyecanı sarmıştı Şura'yı. Ayşe teyze ile muhabbet gittikçe koyulaşırken Suna Hanım'ın sesi geldi uzaktan.
- Şura, canım kızım, gel hadi, yorma Ayşe ablamızı, dinlensin biraz.
Şura, Ayşe teyzenin gözlerinin içine baktı, 'Gidiyorum' dedi.
- Sonra görüşürüz Pamuk teyzem, dinlen olur mu? Bizi korkutma bir daha.
Ayşe teyze Şura'nın elinden tutup çekti kucağına, sımsıkı sarıldı. 'Hadi git, bekletme anneni' deyip bıraktı Şura'nın ellerini.
Yanaklarından öptü birkaç kez Ayşe teyzenin, sonra çıktı odadan sessizce. Annesine yetişmek için hızlıca indi merdivenlerden, Suna Hanım aşağıda bekliyordu kızını.
- Kızım eve gidelim. Akşama yemek hazırlayıp tekrar geliriz.
- Peki, nasıl istersen öyle yapalım Sultanım...
Her zaman mutlu ederdi annesini, mutlu olsun isterdi. Yüzü gülmeyen annesinin yüzünü güldürürdü. Nabila'yı gördü, pencereden bakıyor, gülümsüyordu. Kaş göz işareti yaptı 'Ne gülüyorsun' der gibi.
- Geliyorum Şura, konuşuruz.
Şura meraklanmıştı, 'acaba bir haber mi geldi?' diye sordu yüreğine, sonra yoluna devam etti. Samet'i de almışlardı yanlarına, aile tamamlanmıştı.
Öğle vakti her zamankinden farklıydı bugün, sessizdi gökyüzü, kuşların cıvıltısı yoktu, gerçi kuş yoktu. Bahar daha gelmemişti, birkaç gün sonra Mart kapıdan bakacaktı. Yağmur yağacakmış gibiydi, hava duygu yüklüydü, ağlatacak gibiydi ruhunu Şura'nın. İlk damlası düştü yanaklarına yağmurun, birden bastırdı yağmur eve girmeden. Bahar yüzünü gösteriyordu yavaş yavaş.
İçeri girmezden evvel Nabila yetişti arkalarından. Yağmura yakalanmışlardı hepsi de. Kapıyı hızlıca açtı Şura, içeriye doluştular birden gülüşerek. Hemen odasına götürdü Nabila'yı, bir an önce öğrenmek istiyordu gülüşlerin sebebini.
- Ne oldu Nabiş.
- Yok, yok bir şey Şuram. Sende de oluyor mu yani yüreğinde kıpırdanmalar. Sanki bugün bir şey olacakmış gibi geliyor?
Şura'da aynı duygulara sahipti. Gittikçe artıyordu bu his.
Suna Hanım yemek hazırlığına başlamıştı ki dışarıdan sesler gelmişti. Pencereden dışarıya baktığında şaşkınlığını yenememişti. Hemen dışarıya çıkmış, Ayşe Teyzenin geldiğini görünce yardıma koşmuştu. Odasına çıkarıp, dinlenmesi için yatırmışlardı. Suna Hanım, Ayşe Teyzeye, eve gidip yemek hazırlayacağını, Şura ile Nabila'yı yanına göndereceğini söylemişti. Şura ile Nabila odalarındaydı, sessizce konuşuyorlardı.
***
İzmit'te gri bir otomobil, geçtiği sokaklara mutluluk veriyordu. Sokaklar gülümsüyordu şimdi etrafına. Adım adım yaklaşıyordu araç Nur mahallesine. Şuara sokağın girişinden içeriye giriyordu.
Ayşe teyzenin evinin önünde durdular. İndiler. İnenleri izleyen şaşkın gözler. Halil açık kapının ziline dokundu ilkin. İkinci kez, üçüncü kez dokundu, ses yoktu. Pencerelerden bakan gözler... Birisi bağırdı.
- Kime bakmıştınız gençler.
Sessizlik bozulmuştu. Halil'in sesi duyulunca mahallede, aşina olan kulağa kadar gitmişti. Açılan kapı sesi. Dışarıya çıkan iki kız.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uzun Bir Hikaye
Teen Fictionİnsan bazen şiir yazmaz Seni seviyorum da demez Şiir yazamaz belki insan Seni özledim de diyemez İnsanın bazen dili tutulur Konuşamaz Kalbi konuşur Susturamaz Şimdi başlarsanız okumaya bir an da bitirirsiniz. Uzun bir hikaye dedik ama siz uzuuuunca...