Aşıklar Meclisi

17 1 0
                                    

Ayşe teyzenin evinde sessizlik hâkimdi. Hiç kimsenin ağzından tek kelam çıkmıyordu. Herkes ikindi namazından sonra kendisine bir köşe bulup çekilmişti. Halil, Mustafa ile fısıltı halinde konuşuyor, Şura ile Nabila mutfakta çay demliyor, bir yandan da ne olacağı hakkında konuşuyorlardı. Sessizliği bozan Ayşe teyze olmuştu.

- Hoş geldiniz gençler, âşıklar. Şura, Nabila, siz de gelin buraya.

İçerden gelen çağrıya kulak kabartıp, işlerini bırakmışlardı ikisi de. Ellerini yıkayıp odaya geldiler.

- Buyurun Ayşe teyzem.

Şura heyecanlanmıştı bir an, sesi titriyordu konuşurken.

- Oturun bakalım karşıma, şöyle yan yana, bakayım size.

Şura Halil'e, Nabila Mustafa'ya yakın oturmuştu. Suna Hanım ve Ayşe teyze bakakalmıştı çiftlere. Ne kadar da yakışmışlardı bir birlerine. İkisinin de aklından aynı düşünce geçiyor, aynı anda söze başlıyorlardı. Suna Hanım, Ayşe teyzeye bırakmıştı sözü.

- Mahallemizin güllerine talip olmuşsunuz. Sevenleri kavuşturmak bizlere düşer. Yaşınız geldi de geçiyor zaten. Mahallemizde ilk kez düğün olacak, sizlerin düğünü, çifte düğün inşallah.

Gözleri parladı her birinin duydukları cümlelerin ışığında. Halil Şura'ya bakarken, gözlerinden damla damla yaş döktü avuçlarına. Odadaki herkes mutluydu. Suna Hanım devamını getirdi sözün.

- Önce küçük çaplı bir nişan yapalım sonra dillere destan düğün yaparız. Ailenize haber verin, usulüne uygun yapalım, gelip istesinler kızlarımızı.

Odadan dışarı çıkıyordu sesleri, gülüyordu hepsi birden. Ayşe teyze tüm hastalığını unutmuş, nişan hazırlıklarına ilk adımı atmıştı.

- Bu evin bahçesi şahit olacak sizin evliliğinize. Bu evden gelin gideceksiniz ikinizde. Siz ikinizi diğer kızlardan daha çok seviyorum, giderseniz ne yaparım ben buralarda, bilmiyorum.

Halil tebessüm etti Ayşe teyzeye bakarak.

- Biz her zaman sizinle olacağız Ayşe teyzem. Burası bizim mahallemiz olmayacak mı?

Şura bir an âşık olduğu adama baktı. Gözleri ıslandı, nemli gözlerinden inci taneleri döküldü. Halil, Şura'nın incilerini döktüğünü görünce kimsenin görmediği bir an da elini gizleyerek tuttu. Bir müddet bakıştılar. Neden sonra herkesin kendilerine baktıklarını fark edip ayakuçlarına yönelttiler bakışlarını. İkisi de utanmıştı. Şura'nın yanakları pembeleşti. Sessizce kalkıp mutfağa gitti. Yaptığına katıla katıla gülüyordu. Çayları doldurmuş, Nabila'ya yardım etmesi için kaş göz işareti yaptı. Çayın yanında yiyecekleri hazırlamış, onları içeri götürmesi için çağırmıştı can arkadaşını.

- Ne yapıyorsunuz herkesin içinde, izlendiğinizi bilmiyor musunuz? Nasıl bakışırsınız? Ben utanırdım doğrusu.

- Kendimden habersizce yaptım ne yaptıysam. İrade dışı gerçekleşti. Kendime hakim olmadım. Hem siz görmediniz, Halil elimi tuttu. Oh olsun sana. Mustafa senin elini tuttu mu hiç?

Katıla katıla güldü arkadaşına. Mutluluk gözlerinden damla damla akmıştı içeride. Gözlerindeki yaşlar kuruyuncaya kadar mutlu olmak istiyordu. Nabila içeriye doğru yöneldi.

İzmit baharın en güzel günlerini yaşıyordu şimdiler de. Kuşlar cıvıl cıvıl öterken, rengârenk çiçekler sarmıştı her yanı. Ağaçlar çiçeklerini açmış, artık meyve zamanıydı. Yemyeşil mahallede nişan günüydü.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 17, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Uzun Bir HikayeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin