"Nasıl olur da bana Yoon der, ha? Ben bunu mu hak ediyorum Taehyung, ha?" ağzımı yayarak konuştuktan sonra kapanan gözlerime inat bir bardak daha diktim kafama.
"Yeter bu kadar Jimin. Sabahtan beri on bardak içmişsindir." Taehyung'un boş söylenmelerini umursamayarak devam ettim. Tek yapmak istediğim deli gibi içmek, onu unutana kadar sarhoş olmak ve deliksiz bir uyku çekmekti.
"Kapat çeneni. Onu unutmam lazım. Bana bir şişe daha getir." Taehyung gözlerini devirip ayağa kalktı ve elimdeki şişeyi hızla aldı.
"Yah! Ver şunu! Sarhoş olup, unutacağım o pisliği!" kapanmış gözlerimle yüzüne doğru bağırdığımda Taehyung'un kolumdan tutup kaldırması bir olmuştu.
"Yarın okulun var ve sen deli gibi içiyorsun, Jimin. O şerefsiz için bu kadar harap olmanı izleyecek değilim."
Bir an duraksayıp, Taehyung'un ne kadar haklı olduğunu düşündüm. Lanet olası haklıydı işte. Onun için kendimi bu şekilde harcayamazdım, değil mi?
Gerçi, ruhum çoktan tükenmişti.
-
"Herşeyden haberim var Jimin. Yıllardır bana aşık olduğundan, bana bağlı olduğundan ve başkasıyla evlenmemiş istemediğinden.." saçlarımı öperek kokluyordu. Sanki yıllardır görüşmemişiz de, beni deli gibi özlemiş gibi sımsıkı sarılıyordu.
"Ne? Hy-hyung.." ceketine tutunarak zorlukla mırıldandım. Kalbim yine aynı şekilde hızlanmış, Jungkook'un sıcaklığını bütün vücuduma yaymıştı.
"Bir şey söyleme. Bunun ne kadar zor olduğunu biliyorum. Aslında bunu sana.. daha önce söylemem gerekirdi. Ama cesaretimi tam da bugün toplamış gibi hissediyorum. Jimin.. Seni ilk gördüğüm andan beri se-"
"Sana burdan geçirmeden kalk hemen!" gözlerim kocaman açılırken, aynı anda dudaklarım şaşkınlıkla aralanmıştı. İlk defa bu kadar güzel bir rüya görürken, Taehyung gibi bir salak yüzünden yarıda kalmıştı!
Tanrım neden ben?!
Neden?!
"Gel buraya! Seni mahvedeceğim puşt herif!" yataktan hızla kalkıp, benden adeta hönkürerek kahkaha atıp, kaçan Taehyung'un peşine düşmüştüm hızla. Onu bugün gebertecektim.
***
Oflayarak sınıfa geçip sırama otururken, aklım hala bu sabah ki rüyadaydı. Tam da en güzel yerinde. Bana "Seni seviyorum" diyeceği zaman uyandım.
Ah, büyük bir imtihanla boğuşuyordum resmen.
Ders başlayana kadar müzik dinlemek amaçlı kulaklarımı çıkarırken, sınıfa giren kişiye baktım önce.
"Hey, Jungkook şu an okulun kapısında. Seni çağırıyor."
"Ne?! Şimdi mi?!" az önce ki sakin halim, Taehyung'un konuşmasıyla adeta uçup gitmişti.
"Evet, gidecek misin? Aslında biraz üzgün görünüyordu." gerginlikle dudaklarımı ısırıp derin derin soluklarken sınıfın ortasında bir o yana bir bu yana gidip geliyordum.
"Ben.. bilmiyorum." bakışlarımı camdan çekip Taehyung'a baktım.
"Git Jimin." oflayarak Taehyung'a baktım. Başımı hıza iki yana sallamaya başladığımda, yanıma koşar aiadımlarla gelip, sırtımdan ittirerek sınıftan çıkmamı sağlamıştı.
"Gidemem, yapamam!" koridorun ortasında deli gibi bağırırken, insanların deli gözüyle bakan bakışlarıyla karşılaşınca, ofalayarak okulun önüne gitmeye koyuldum.
Tamam, ona kızgındım ama utanıyordum da. Sonuçta ilk öpücüğümü almıştı. Yıllardır hayalini kurduğum öpücüğü..
Yüzüne bakamazdım ki! Henüz buna cesaret edemiyordum.
Ah, boşverin.
Korkağın tekiydim.
Onun bana özür dilemesine bile izin vermeyen, onun başka bir kadınla evlenmesine razı olan korkağın teki.
Cesaretim sanki sihirli bir dokunuşa kapılmış gibi aniden geldiğinde, okulun dışına çıkıp yavaşça arabalara bakmaya başladım. Hemen ileride, arabasına yaslanmış takım elbiseli Jungkook çıkmıştı karşıma.
Pislik herif hala çok yakışıklıydı!
Pislik,
Pislik,
Pislik!
"Ugh.." sinirle ağzımın içinde mırıldanırken çoktan yanına ulaşmıştım. Gözlerinden başka heryere bakıyordum. Ona bir yandan sinirliyken diğer yandan beni öptüğü için minnettardım.
Sadece bu anın daha farklı bir şekilde gerçekleşmesini bekliyordum işte. Bu beklenmedik gelmişti.
"Jimin.." yerinden doğrulup gözlerime hüzünle bakmaya çalışan adama bakamıyordum. O özür dolu bakışlar benim için fazlaydı.
Onun benden, beni öptüğü için özür dilemesini istemiyordum ki..
Derin bir nefes alıp cevap verdim.
"Efendim, hyung." ifadesizliğimi koruyordum. Sadece biraz iyi oyunculuk yapmam gerekiyordu.
"Ben,.. gerçekten özür dilerim. Seni.. seni öptüğüm için kendimden nefret ediyorum. Kardeşime.. bu şekilde dokunduğum için." omuzlarımı kavrayarak konuştuğunda titreyen göz kapaklarımla onu izliyordum.
Hayır, bunu istemiyorum..
"Hy-hyung.."
"Bir şey söyleme.. Dün geceyi unutalım. Dün gece deli gibi sarhoş olmuş pisliğin tekiydim sadece. Seni..seni Yoon sandım ve olanlar oldu." temiz havanın ciğerlerini doldurması için soludum derince. Bu, gece rüyamda gördüğüm rüyayı hatırlatmıştı bana.
Bu kadar acımamalısın kalbim, yorulmadın mı?
Belki de sadece duyduklarımı kabullenmemeyi seçiyordum.
"Hem, çok yakında Yoon ile evleneceğiz. Lütfen, yanımdayken rahatsız hissetmeni istemiyorum. Üzgünüm, kardeşim."
Sanki her bir kelimesi kalbime bıçak saplıyordu.
Parçaları teker teker alıp götürüyordu sanki.
Yürüdüğü yola döküp, acımasızca eziyordu.
Sanırım abim, beni tekrar öldürmüştü.
Sahi, kaç kere onun tarafından yaralandı bu ruhum?
Ruhum bu kötülükleri hak ediyor muydu?
Onu sevdiğim için mi oluyor tüm bunlar?
Tanrı beni öldürmek mi istiyordu?
Daha kaç kere yıkılacaktım?
Kaç kere ayağa kalmaya çalışacak ve.. dizlerimin üstüne düşecektim?
Kaç kere?
"Jimin?" farkında olmadan dolan gözyaşlarım yanaklarından acımasızca kayarken yumruk haline gelmiş ellerimle dövmeye başladım göğsünü.
"Senden.. Nefret.. Ediyorum!" şok olmuş bir şekilde bana bakmaya başladığında, sokağın ortasında deli gibi ağlamaya başlamıştım.
"Senden..nefret.. ediyorum."
Seni seviyorum. Deli gibi seviyorum..
"Nefret."
Öncelikle bu kadar geç yazdığım için çok ama çok özür dilerim. Son bir kaç gündür doğru düzgün uyuyamıyordum ve bu psikolojime yansıyıp ağzıma sıçtı. Umarım diğer günler daha iyi olurum.
Lütfen yanımda olun, buna gerçekten çok ihtiyacım var şu günlerde..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
We Don't Talk Anymore °jikook
Fanfiction❝ Onunla aramdaki tek bağ, kardeşlikten ibaret değildi. ❞