Chapter 4

9.8K 1K 429
                                    

Sonbaharın kurumuş yaprakları gibiydi Jimin.

İlk baharın sıcak esintisine ne kadar aldansa da, sonbaharın rüzgarı gelip onu savurduğunda benliğinden arınıyordu. Vücudu yorgunlaşıp, bir bir yeri boylayan kurumuş yapraklar gibiydi.

O böyle düşünüyordu.

Abisinin sıcak gülümsemesine kapılsa da, başkasına dokunduğunu düşündükçe içindeki heyecanın yerini nefesini tıkan, keskin bir acıya bırakıyordu.

Böyle hissediyordu işte.

Birde, aldatılmış gibi hissediyordu.

Ona dokunan tenin, başkasına dokunması, aldatılma hissine kapılmasına engel olamıyordu Jimin'in.

Aynı kara irislerin başka irislere aşkla bakması, ölüm gibiydi.

Düşündükçe deliriyor, delirdiğini hissettikçe daha çok düşünüyordu.

Bir çeşit döngünün içindeydi ve umursamadan sürükleniyordu.

Aşk onu bir döngünün içine sokup sürüklüyordu, nereye gittiğini bilmeden,

Uçsuz bucaksız,

Karanlık ve sessiz,

Onun olmadığı bir yere,

Uzaklara götürüyordu. Ve Jimin daha fazla delirdiğini hissediyordu.

Biraz olsun nefes almak adına evin balkonuna çıktı. Saat sabahın dördüydü ve Jimin ağlamaktan uyuyamıyordu. Her ne kadar ağlamak istese de, Jungkook'un omzunda ağlamayı tercih ediyordu.

Sahi, o Taheyunglara geldiğinden beri aramadı abisi onu hiç.

Kızmıştı Jimin.

Hani ailemdin?

Hani beni hiç bırakmayıp, sıkıca saracaktın?

Neden sözünü tutmuyorsun, hyung?

Fakat..

Bunları düşünmek için fazla erken olduğunu söylüyordu mantığı. Her ne kadar erken olduğunu söylese de yorgun kalbi geç olduğunu fısıldıyordu Jimin'e.

Beklemek için fazla geçti.

Daha on üç yaşındaydı abisini sevdiğini anladığında. Yine bir gece kabus görmüştü. Abisi yanındaydı fakat aynı yatakta uyumadıkları için huzursuz hissetmişti Jimin o gece. Küçüklüğünden beri alıştığı için birisine sarılmadan uyuyamazdı. Fakat o gece öyle yapmamışlardı ve Jimin büyük bir korkuyla uyanmıştı uykusundan.

Kardeşinin çığlığıyla abisi de uykusundan uyanarak yanına koştu korkan gencin. Küçük bedenini sıkıca bedenine yasladı.

Saçlarına öpücükler kondurdu, güzel sözler söyledi.

Sabaha kadar başucunda durup sırtını okşadı yavaşça. Kardeşinin tombul yanaklarına öpücükler kondurdu.

İşte Jimin, o günün sabahına uyandığında karşısındaki manzarayla nutkunun tutulduğunu hissetti. O masum yüzün güneş altındaki yansıması, güzelliğinin parlaması, yanağındaki ince çizik ve kırmızı dudakları.

Jimin bu görüntüden sonra kapılmıştı abisine. O sabah ilk öpücüğünü bıraktı şekilli dudağının kenarına. İlk gülümsemesini o zaman bıraktı ona.

O gün daha bir mutlu olmuştu, daha bir huzurlu. Biraz da utangaç.

O günleri hatırladıkça gözyaşları düşerken burukça gülümsedi Jimin.

Turuncuya bulanmış gökyüzüne uzunca baktı. Bundan sonra ne yapması gerektiğini düşündü fakat vücudu o kadar yorgundu ki, bunları düşünmek için fazla halsiz olduğunu anladı. Bu yüzden derin bir nefes alıp odasına geri döndü ve Taehyung'un yanına kıvrıldı.

Şimdilik dinlenmeliydi.

"Jimin-sshi! Uyanın, kahvaltı vakti! Bak okula geç kalacaksın!" içeriden gelen seslerle kaşlarını çatarak esnedi Jimin. Ardından yavaşça uykudan şişmiş gözlerini açıp etrafa bir süre bakındı.

Yine her zaman olduğu gibi aklına ilk o geldi.

Kurumuş dudaklarını yalayarak ayaklandı Jimin ve odadan çıkarak küçük banyoya doğru ilerledi.

"Günaydın koca bebek!" arkadaşının sevinçli sesini duysa da karşılık vermedi Jimin. Sabah uyandığı ilk dakikalarda konuşmayı sevmezdi.

Banyodaki işlerini hallettikten sonra mutfağa ilerleyip birşeyler hazırlayan arkadaşına doğru ilerledi.

"Çok lezzetli görünüyorlar fakat, zehirlenmeyiz, değil mi?" alayla sorduğunda Taehyung elindeki yemek kaşığıyla arkadaşının kafasına hafifçe vurdu.

"Bu yemeklerin eğitimini Jin hyungdan öğrendim. Merak etme zehirlenmezsin, aksine boyun uzar!" koşarak ocağın başına geçip krebini ters çevirdiğinde Jimin sinirle uzun olanın poposuna tekme attı.

"Ah! Göt herif! Bittin sen." koşarak kısa olana yöneldiğinde Jimin dil çıkararak uzaklaştı ve salona doğru koşturdu.

***

Bütün gün dersleri dinlemeyip uyumuştu kısa olan. Gece fazla geç uyuduğu için derslerde gördüğü sayıları algılayamıyordu ve öğretmenlerinin bu konuda fazla hassas olmamasına şükrediyordu Jimin.

Sırasına biraz daha yayıldı. Güneş gözüne vurduğu için başını diğer tarafa çevirmek zorunda kalmıştı.

Sınıfın fazla sessiz olduğunu düşünse de aldırmayıp uyumaya devam etti.

Aradan birkaç dakika geçmesine rağmen bir türlü uyuyamıyordu. Sanki biri tarafından izleniyormuş gibi hissediyordu. Korkakça açtığı gözlerini sınıfta gezdirdi Jimin. Okul dahil hiçbir yerden ses çıkmıyordu. Ağrıyan başını kaldırmak istese de buna üşenmiş ve biraz daha uyumayı tercih etmişti.

Ta ki, saçlarında bir kaç parmak hissedene kadar.

Tanıdık gelmişti o an.

Uzun parmaklar yavaşça yumuşak saçlarında dolaştığında titrek bir nefes verdi Jimin.

Bu o'ydu.

Yavaşça başını kaldırdı Jimin. Ön sırasında kendisine dönük bir şekilde oturmuş, kısık gözleriyle izleyen abisini gördüğünde derince yutkunmuştu.

Ayaklarının bağı kopmuştu, kalbi hızlı bir maratona koşarken elinin üstünde olan büyük ele baktı Jimin.

En sonunda ona dönen kara irislerle karşılaştı. Tekrar yutkundu o an.

"Jimin," kadife ses boş okulda yankılandığında derin bir nefes aldı.

"Biraz konuşmak ister misin?"

Bu bölüm çok hoşuma gitti.

We Don't Talk Anymore °jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin