Kitaplarımı hızlıca toplarken bir an önce eve gitmek için sabırsızlanıyordum. Sonuçta günümün yarısı okulda geçiyordu ve doğal olarak Jungkook'un fazlaca özlüyordum. Çantamı omzuma atıp sınıftan çıkacağım sırada Taehyung'un arkamdan seslendiğini duyduğum gibi tekrar ona döndüm.
"Jimin, baksana bi."
"Efendim Taezaylı?" alayla sorduğumda göz devirip çantasını alarak hızlı adımlarla yanıma doğru koştu.
"Bize gelmeye ne dersin? Biliyorsun, hiç arkadaşım yok ve evde çok sıkılıyorum. Söz sana çok güzel yemekler hazırlattırırım anneme. Kırma şu zuzaylını." dudaklarını büzerek aegyo yaptığında tam kalbimden vurmuştu. Bu tatlı çocuğa hiçbir şekilde karşı koyamazdım, hele ki tatlılık abidesine büründüğünde. Fakat.. Tanrım yarım gündür okuldaydım ve doğal olarak Jungkook'u özlemiştim.
"Tae, haftasonu olmaz mı?" bir yandan okuldan çıkarken bir yandanda konuşuyorduk. Taehyung'u geri çevirmek istemezdim ama nedensizce bugün Jungkook'u daha çok özlemiştim.
"Jimin, lütfen." bir süre düşündüm. Pekala, onunla vakit geçirebilirdim ama önce eve gitmem gerekirdi.
"Tamam,-" konuşmamı beklemeden bana sıkıca sarıldığında gülümsemeden edemedim.
"Sen bir tanesin!" tekrar ayrılıp kolunu omzuma attı ve okul kapısından çıkmamızı sağladı.
"Ama önce eve uğramalıyım." dudaklarını büzerek derin bir nefes aldığında onu gülümsetmek adına yanağından bir makas aldım.
"Jimin." tanıdık, aşina olduğum kadife ses kulaklarıma dolduğunda vücuduma giren adrenalinle yutkunup karşıdan bize doğru gelen abimi izledim. Zar zor gülümseyerek ona baktım. Her ne kadar elimi kalbime götürmek istesemde sertçe yutkunmakla yetindim.
"A-abi? Neden geldin?" zorda olsa titrek sesimle konuşurken, gülümseyerek saçlarımı karıştırdı.
Ah, ölüyordum.
"Seni eve götürmeye geldim." büyükçe gülümseyerek konuştuğunda bende tuhaf bir şekilde gülümsemesine karşılık verdim. Bugün sanki daha çok mutlu görünüyordu. Çünkü Jungkook işten döndüğünde fazla yorgun olurdu. Acaba iyi bir şey mi olmuştu? Fakat.. Bu kadar mutlu olmasını sağlayacak ne olabilirdi ki? Kim olabilirdi?
"Peki, gidelim." Taehyung'a dönüp koluna girdim ve gülümseyerek konuştum.
"Seni de bırakalım mı?" Tae mahçup bir şekilde gülümseyip başını iki yana salladı.
"Eve gitmeden önce biraz alışveriş yapmam gerek. Annem aramıştı zaten."dudaklarımı birbirine bastırıp başımı olumlu anlamda salladım.
"Pekala, o zaman görüşürüz." kollarımı açarak sarılmasını beklerken gülümseyerek yaklaştı bana. Elimi saçlarına atıp okşarken kıkırdadığını duymuştum. Ardından birbirimizden ayrılırken abimin gözleri üzerimizdeydi.
"Aşık falan mısınız siz?" abim şüpheyle sorduğunda Taehyung abartılı bir şekilde göz devirince kıkırdadım bende.
"Tabi ki hayır hyung. Jimin benden daha iyi kocaları hak ediyor-ah!" dalga geçerek konuştuğunda sinirle omzuna bir tane geçirdim.
"Yah! Sinirimi bozuyorsun, git bir an önce!" kahkaha atıp el sallayarak uzaklaştığında çatık kaşlarımla abime baktım. Sakin ol Jimin, sakin ol Jimin. Sağsalim eve varacaksın, sadece sakin ol..
Gülümseyerek bana yaklaşan abimle gözlerimi kırpıştırırken kolunu sırtıma koyarak beni yol kenarındaki park halinde duran arabasına doğru yönlendirdi. O olmasa çoktan yere yığılmıştım belkide.
Arabasına vardığımızda abim arka kapıyı açarken şaşkınlıkla ona baktım.
"Misafirimiz var." saçlarımı okşayarak konuştuğunda arka kapıdan içeri geçip yerleşirken ön koltukta gördüğüm yabancı kadınla kaşlarımı çattım. Neden arabasında, fazla güzel sayılacak bir kadın vardı?
Ve bu kadın neden düğüne gider gibi süslenmişti?
Hayır düşündüğüm şey olamazdı,değil mi?
"Jimin, tanıştırayım. Bu kız arkadaşım Yoon Hye." arabanın şoför koltuğuna yerleşen abim arkasını dönerek benimle konuştuğunda kalbime saplanan acı yüzüme yansımıştı.
Düşündüğüm şeydi.
Korktuğum şeydi.
Ama gerçekleşmişti.
"Merhaba küçük adam, tanıştığımıza memnun oldum."
Gözüme doğru soktuğu uzun tırnaklı eline gözlerimi kırparak baktım. Hadi ama, hazırlıksız yakalanmıştım. Her an ağlayabilirdim.
Derin bir nefes alarak boğazımı sıkan yumruyu sertçe yuttum. Güçlü olmalıydım. Elbet bir gün böyle bir şeyle karşılaşacaktın Jimin, alışman gerek.
"M-memnun oldum." hafifçe elini tutup sıktım ve önümde bana beklentiyle bakan ikiliyi aldırmadan pencere kenarına sinip dizlerimi topladım koltukta. Şu anlık sarılacağım tek şey onlardı.
***
Arabadan indiğimizde beklemeden içeriye doğru adımlayıp annem ve babamın şaşkın bakışları arasında yukarıya, odama doğru koştum.
Kapıyı kilitleyip, nefesim tıkanana kadar ağlamak istiyordum.
Odama vardığımda gözümden düşen yaşlarla kapıyı kilitleyip çantamı hızla yere fırlattım. Sakin olmam gerektiğimi kendime her hatırlattığımda onu ve yanındaki kadını düşündükçe kalbim duruyordu.
Nefes alamıyordum.
"Jimin, iyi misin?" titrek nefesler alırken yerde savunmasızca uzanmaya devam ettim. Kapı çalsa da duymamış gibi yapıp delicesine ağlıyordum. Onun sesini duymak istemiyordum.
"Jimin?!" sesi daha çok yükseldiğinde sıcak gözyaşlarım soğuk parkeye düşmeye devam etti.
"Açıyor musun, yoksa kapıyı mı kırayım?" bu sefer sakince çıkan sesiyle burnumu çekip uzandığım yerden doğruldum.
"G-git, lütfen. Uyumak istiyorum." yalvarırcasına karşılık verdiğimde derin bir nefes alıp verdiğini duydum.
"Bana neler olduğunu anlat, o zaman gideyim." sokak lambasının aydınlattığı odamda, yatağıma sırtımı yaslayarak büyük dolabımın aynasından yansımama bakıyordum.
Tamamen berbat görünüyordum.
"Sadece.." tekrar gelen ağlama hissini yok sayıp devam ettim titrek sesimle.
"Sadece çok yoruldum, abi."
Ayyy çok ağlamaklı hareketli bir bölüm oldu. Lütfen eleştirilerinizi söylemekten çekinmeyin.
Ve de oy verin..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
We Don't Talk Anymore °jikook
Fanfiction❝ Onunla aramdaki tek bağ, kardeşlikten ibaret değildi. ❞