14.BÖLÜM: Seninleyim

334K 10.8K 1.1K
                                    

Dünyanın en klişe cümleleri arasına girecek olan iki kelimenin beni bu denli sarsabileceğinden haberim yoktu. Ani ve hızlıydı. Herhangi bir savunma duvarına sahip değildim, bu yüzden tam da kalbime çarpmıştı. 

"Konu sizinle alakalı değil," dedi Pusat, şaşkın yüzlere karşılık. 

Utku şok ve sinir yüzünden konuşmakta zorlanırken, "O zaman burada söylemeyecektin," dedi.

Onu umursamadan bana doğru elini uzatıp, "Gidelim mi?" diye sorduğunda normal olanın elinin tutmak mı, yoksa tutmamak mı olduğunu bilmiyordum. Ama o anda yapabileceğim tek şey, korkuyla geriye çekilmekti.

Damdan düşer gibi neden bir anda söylediğini anlayamıyordum. Elbette bende paldır küldür sormuştum fakat bu beklediğim bir cevap kesinlikle değildi. Asla aklımın ucundan geçmemişti.

Tek kaşını kaldırıp, "Kaçacak mısın?" dedi. Cevap olarak salak gibi kafamı salladım. "Peki. Konuştuktan sonra kaçmak ister misin?"

"Pardon," diyerek önüme geçti Şule. "Arkadaşımın şu anda sizinle konuşabileceğini zannetmiyorum. İzninizle, biz gidelim."

Kaşları sinirle çatıldığında, "Sana sormadım," dedi ve Şule'nin arkasında, birkaç adım geride olmama rağmen yutkunma sesini duydum. 

"Şule," dedim kısık sesle. "Sorun yok." Kolundan tutup yanında durdum ve gülümsemeye çalıştım. "Sanırım halletmemiz gereken bir konu var."

Kulağıma doğru yaklaşıp, sadece benim duyabileceğim bir ses tonuyla, "Altıma sıçacağım sandım," dedi. "Valla bacaklarım titriyor ama konuşmak istemiyorsan bir şekilde karşısında dururuz. Eşkıya değildir herhalde, zorla götürmez."

Kendimi tutamayıp güldüm, "O kadar da korkulacak birisi değil, demek isterdim ama galiba biraz önce benimde bacaklarım titredi."

Benimle oldukça sakin, terslemeden konuştuğundan dolayı bir anda Şule'ye karşı değişen konuşma şekli hem şaşırtmış, hem de korkutmuştu.

Fısıldaşmamız daha fazla dikkat çekmeden geri çekildiğimde aslında gözlerin odağı bizden ziyade hala Pusat'tı. Utku sinirden köpürmüş bir ifadeyle bakmaya devam ediyordu ve yeni tanıştığımız Meyra'ya kal gelmiş gibiydi.

"Gidelim mi?" dedim bana bakmayı sürdüren Pusat'a.

Kafasını salladığında çantamı düzeltip, koluna vurdum Şule'nin. "Görüşürüz. Akşam gelmeyi unutma."

"Geleceğim tabi ki," dedi kocaman olmuş gözleriyle.

Meyra'ya da baş selamı verip, Utku'ya döndüğümde hala bana bakmıyordu. Dudağımı kemirerek önünden ilerledim. Pusat yürümeye başladığında bir adım arkasından gidiyordum ve tam Meyra'nın yanından geçerken, "Böyle bir adamın ağzından bunları duymak..." diye kendi kendine fısıltısını duydum.

Bence de inanması oldukça zordu... Hatta altından başka bir şey çıkacağına oldukça emindim. Normal değildi.

"Araba şurada," diyerek karşı yolu işaret ettiğinde adımlarını yavaşlatmış ve aramızda olan bir adımlık mesafeyi kapatarak yan yana yürümeye başlamıştık.

Arabaya bindiğimizde çalan telefonun ekranına bakarak kaşları çattı. Eli tereddütle ekranda bekledi fakat açmayıp cebine koydu. "Sahile gidelim mi tekrar?"

Olur dercesine kafamı salladığımda arabayı çalıştırdı. Konuşmadan giderken beynim düşünme işlevini kaybetmişti. Sadece senden hoşlanıyorum cümlesini çevirip duruyor, sonuçlandırmaya çalıyor fakat olmadığında bozuk plak gibi başa sarmaya devam ediyordu.

SİYAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin