24.BÖLÜM: Ev

401K 11K 1.4K
                                    

İki haftalık eziyetim sonunda son buluyordu. Asla hareket edemediğim, hareket etmeye niyetlendiğim an kıyametlerin koptuğu günler kapıdan çıktığım an son bulacaktı artık. Bir türlü eksilmeyen odadaki kişi sayısı ve bundan fazlasıyla bıkmış doktor ve hemşireler... Ne kadar özür dilesem telafi edemezdim galiba.

Defalarca kez bu kadar kişinin gelmesine gerek olmadığını söylesem de kimse gitmiyordu. Şule zaten hiçbir şart ve koşulda gitmemişti. Meyra evden gelecek, marketten alınacak bir şey olduğunda gidip hemen geri geliyordu. Utku günün belli aralıklarında gelerek iyi olduğumu görünce gidiyordu. Dayım zamanın çoğunu yanımda geçirse de bazen telefonu çaldığında dışarıya çıkmak zorunda kalmıştı. Pusat ise akşam saat dokuzda geliyordu. Tam yanımda duran sandalyeye oturup, birkaç cümle kuruyor ve onun dışında hareketsiz bana bakıyordu. Sabah altıda alnımdan öpüp çıkıyordu. Yaptığı tek şey buydu.

Konuşma fırsatını bir türlü bulamadığımdan içim artık şişmek üzereydi. Eve gidince de pek bulamayacaktım ama en azından küçücük odadan daha rahat bir ortam bulabilirdim.

"Çok şükür gidiyorum," dediğimde Şule pantolonumu çıkarıyordu. "Eve gidince tek başıma misler gibi odamda kalacağım."

"Tek olmayacaksın ama yine de yorum yapmıyorum," deyip çıkardığı pantolonu kenara koydu ve poşetten aldığı yeni pantolonu bacaklarımdan geçirip belime kadar çekti.

"Yakamdan azıcık düşersiniz."

"Öyle bir şey olmayacak," diyerek üstümdeki gömlek gibi kıyafeti çıkardı. "Burnunun ucundayım."

"Öleyim istiyorsun herhalde?" Yalnız geçirdiğim günleri çok özlemiştim.

"Sen öleyim istiyorsun herhalde?" 

Abime ait olduğuna emin olduğum tişörtü çırpıp başımdan geçirirken cevap vermedim. Kolumun birini yavaşça geçirdiği sırada koridordan yükselen sesle Şule'ye baktım.

"Çekilin yoldan! Ben Aryamı ziyaret etmedim! Beni nasıl çağırmazsınız! Çekilin yoldan!"

Timuçin miydi o? Ne diye son ses bağırıyordu?

"Hemen üzerini giyinmezsen Timuçin seni yarı çıplak yakalayacak," dediğinde Şule, durmayı bırakıp hızlıca benden en az üç beden büyük olan tişörtü yardımıyla giyindim. Sıkışmış saçlarımı da tişörtten çıkardığında kapı gürültüyle açılmış ve içeriye ilk önce yedi sekiz balon girmişti. Hemen arkalarında Timuçin başını dışarı çıkarınca aramızda lafı atı ilk kişi elbette Meyra oldu.

"Çok az olmuş bu balonlar, şöyle on beş yirmi tane getirseydin. İlkokullu çocuk taburcu oluyor ya," deyip ters ters yüzüne baktığı sıra Timuçin'in keyifli yüzü zerre sarsılmadı. "Geç kalmadığıma sevindim. Bana çıkış yaptığını geç söylediler."

Yanıma gelip sağlam olan tarafımdaki elimi kaldırdı ve balonları iplerini avucumun içine sıkıştırdı. "Sonunda taburcu oluyoruz, biraz daha burada kalmaya devam etseydin Pusat hayatımızın içinden geçecekti. Kapı önlerinde beklemekten belimiz kırıldı."

"Zahmet verdiğim için özür dilerim," dediğimde, "Bir daha olmazsa sevinirim," diye şakayla karışık konuştu fakat cevap olarak oldukça aksi bir ses yükseldi odada. "Arkadaşımın peşinden ayrılırsanız belki bir daha vurulmaz."

"Arkadaşın biz olmazsak muhtemelen kafasına sıkılarak kısa yoldan ölmüş olurdu," dedi yüzünden bir gülümseme ile. İfadesi durumu daha da garipleştirirken, Şule ağzı açık bir şekilde bakakalmıştı. Verecek bir cevap arasa da bulamazdı, bu yüzden, "Kalkmama yardım edin," dedim. Balonları kenara bıraktım, onlarla çıkamazdım ancak yine de Timuçin'e düşündüğü için teşekkür etmeyi aklıma not ettim.

SİYAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin