10.BÖLÜM: Konser

374K 11.2K 558
                                    

Hayatı bir puzzle'a benzetiyordum.

Ömrümüz boyunca elimizdeki parçalarla o tabloyu tamamlamaya çalışıyorduk. Bazen parçalar yanlış yere koyuluyor ve bazen yanlış olduğu anlaşılmıyordu. Onun üzerine devam ediliyor, her şey bitti derken en başa dönerek paramparça etmek gerekiyordu. Bazen fark ediliyordu ama bu sefer de doğrular insanın kendi tarafından görmezden gelinebiliyordu.

Şimdi avuçlarım arasına bir parça bırakılmıştı.

Nereye yerleştirecektim? Doğru noktayı bulabilir miydim? Bu parçayı eklemek istiyor muydum?

Bu soruların bir cevabı yoktu. Kafede Pusat ile konuşmamızın üstüne oldukça zaman geçmişti fakat hala onu düşünüyordum. Hakkında ne yapmam gerekiyordu? Gerçekten karşılaşmalarımız bir tesadüf müydü, yoksa bilerek mi yapıyordu? İçimden bir ses çok fazla bilerek olduğunu söylüyordu. Ve ısrarla düşünüp hatırlamam gerektiğini.

Ancak ne kadar düşünsem de ona ait hiç bir anı yoktu zihnimde. En kuytu köşeye girsem de bulamamıştım Pusat'a dair bir şey. Mantığım ısrarla tanışmadığımızı, hislerimse bir yerlerde karşılaştığımızı söyleyip duruyordu.

Kafam allak bullaktı. Ve biraz daha oturduğum koltukta düşünmeye devam edersem kafamdan dumanlar çıkmaya başlayacaktı.

Saçlarımı karıştırarak yerimden kalktım, hayatımda yapacak pek bir şey yoktu. Kafamı dağıtmak için en büyük lüksüm dışarıya çıkıp yürümekti.

Dağınık saçlarımı sıkıca toplayıp, kulaklığımı elime aldım. Ceketimi giydikten sonra evden çıkmak üzereydim ki çalan telefonumla durup ekrana baktım.

Tanımadığım bir numaraydı. Belki kapanır diyerek beklediğim de ısrarla çalmaya devam edince, "Alo?" diyerek açtım.

"Selam Arya," dediğinde kimin konuştuğunu tanıyamadım. "Kimsiniz?"

"Timuçin, ne çabuk unuttun sesimi," dedi gülerek. Ben numaramı ona vermiş miydim ki? "Numaranı Utku'dan aldım."

"Anladım. Ne söyleyecektiniz?" diye resmi bir şekilde konuştuğumda gülme sesi yükseldi.

"Seni ve Şule'yi bir yere davet etmek için aramıştım," deyince, "Gelemeyiz," dedim hızlıca.

Sesi keyifli gelmeye devam etti, "Daha neresi olduğunu bile söylemedim. İlk önce dinleseydin?"

Dinlemek bir şeyi değiştirmeyecekti. Ayrıca damdan düşer gibi nereden çıkmıştı bu? Birbirimizi bir yerlere davet edecek kadar tanımıyorduk bile. "Meşgul olacağız."

"Ne zaman olacağını da söylemedim."

Sinirle omzumu tuttum, "Peki. Dinliyorum."

"Tanıdığımız bir yerde minik bir konser var, bu akşam. Şule'yle beraber gelin."

"Biz üniversite sınavına hazırlanan iki öğrenciyiz, şu sıralar eğlenmeye pek vaktimiz yok. Davet ettiğin için teşekkür ederim," dedim ısrar etmemesini umarak.

"Biz sahneye çıkacaktık ama."

Siz? "Anlayamadım?"

"Burak ve ben."

Yani? Neden sizi dinlemek için geliyorduk ki? Anlamsız gidiyordu bu muhabbet. "Yine de gelemeyiz."

"Öyle mi? Peki o zaman," dediğinde hoşça kal demek için ağzımı açmıştım ki, "Ah birde," dedi. "Pusat size nasıl tanıştığınızı söylemiş miydi?"

Sustum. Yaptığı resmen sinsilikti. "Sınıf arkadaşımın doğum gününde karşılaştık."

"Öyle miymiş ya? Ben sanki hikayeyi biraz daha farklı biliyordum. Neyse, önemi yok sanırım. Akşam kesin gelmiyor musunuz?"

SİYAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin