3.9

4.3K 340 200
                                    

Elindeki poşetleri tutmaya devam etti ve yüzündeki sırıtışı silmeden ağır adımlarla odanın içine ilerledi Jimin. Sesini sevdiği kişi kendini öyle kaptırmıştı ki Jimin'in geldiğini duymamıştı. Çocuklarında durumu Chaeyoung'dan farksızdı. Jimin sessiz davranmaya devam ederek yerde duran minderlerden birine oturdu ve çocuklarla birlikte o muhteşem sesi dinlemeye başladı.

Karşısında duran kişinin sesi mükemmeldi. O sesi bir kez daha duymak... Jimin için pahabiçilemezdi, Tanrı'nın seçilmiş kulu olmalıydı. Kesinlikle öyleydi.

Rosé gitarın son teline eliyle dokunarak son kelimesini söyledi ve sessizliğe büründü, derin bir nefes aldı. Çalarken gözlerini kapatmış, kendinden geçmişti. Bu her zaman böyleydi: Rosé şarkı söylerken kendini kaybediyor, sanki başka bir evrene geçiş yapıyordu. Hiçbir şey duymuyor, Dünya'dan kopuyordu.

Alkışlama, bağırış seslerini işittiğinde kendine geldi. Silkenerek aşağıya doğru olan başını yukarıya kaldırdı ve kahverengi gözleri siyaha yakın bir renkte olan gözlerle buluştu. O an Rosé kendini kaybetti, odaklanamadı. Ağzı hafif açılırken karşısında duran kişinin elleriyle kendisini alkışladığını gördü. Rosé hareket etmemeye devam ediyordu. Bu anın olacağını biliyordu ancak bu kadar çabuk gelişeceğini... İşte bunu beklemiyordu.

Jimin elleriyle alkışlamayı kesti bir anda. İşaret parmağını dudaklarına götürerek sus işaretini yaptı. Rosé ne olduğunu anlamamıştı. Tepki vermedi, hareketsiz kalmaya devam etti. "Sesi çok güzel, değil mi?"

"Evet!"

"Çok güzel!"

"Çok çok güzel yhaa!!"

Jimin çocukların bu tepkilerine sırıttı ve gözlerini Rosé'un gözlerine sabitledi. "Kesinlikle," Nefes aldı. "Çok güzel." Bu söylediklerinde bir anlam vardı. Rosé bunu hissetmişti, Jimin'in gözlerinden anlamıştı. Farklı bakıyordu Jimin, duygu dolu bakıyordu... Bu bakışlar Rosé'un ürpermesine sebep olmuştu. "İstediğini aldın Jimin, beni; sesine hayran olduğun kızı buldun. İstediğini aldın, her zaman ki gibi." Rosé bunu içinden söylemişti, o da gözlerini Jimin'den ayırmamış; ona bakmaya devam ediyordu. Uzaktan bakan birisi ikisi arasında bir şey daha doğrusu birbirlerine çekildiklerini görebilirdi. Bunu anlamamak için salak olmak lazımdı.

"Jimin oppa!"

"Jimin oppa mı? Nerede? JİMİN OPPA!"

Jimin çocukların tepkilerine gülmeye devam ederken yanına toplaşan küçüklerden Rosé'un görüntüsü kapandı, sesine aşık olduğu kızı göremedi. "Jimin oppa~ Seni çok özledik. Nerelerdeydin? Çok beklettin bizi."

"Evet Jimin oppa, senin için çok endişelendik."

"Aynen hyung, korktuk. Baya korktuk hem de."

Jimin hafif öksürerek "Üzgünüm çocuklar." Dedi. "Küçük bir işim çıktı, halletmem gerekiyordu ve sonraya da bırakamazdım. Beni bir seferlik affeder misiniz? Ha?"

Çocuklar "Evet, tabii ki seni affederiz hyung, oppa!" diyerek Jimin'e teker teker sarılmaya başladı. "İyi ki geldin oppa, iyi ki bizi bırakmadın."

Rosé gözleriyle gördüğü bu ana tebessüm etti. Bu çocuklar için Jimin çok apayrı bir yerdeydi. Onu çok seviyor, ona bağlanmışlardı. Tek çocuklar değil, Jimin' de öyleydi. Tarafsız değil aksine karşılıklıydı. Ve bu çok... Güzeldi. Bunlar muhteşemdi.

Jimin yanına koymuş olduğu poşetleri kucağına aldı ve çocukların istediği oyuncakları onlara dağıtmaya başladı. Bu sırada gözleri karşısında ki kişiye odaklaydı. Karşısındaki kişi dalmıştı, bunu görebiliyordu.

unobtrusive • jiroséHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin