3.8

4.4K 323 466
                                    

Hayatın bizi neyle karşılayacağından bihabersiz yaşıyor, öylece bekliyorduk. Hayat bazen iyiyken, bazen acımasızdı; hem de çok acımasızdı. Karşımıza çıkardığı sürprizlerle yapıyordu bunu. Bu sürprizler bizi sevindirebilir, üzebilir veya şoke edebilirdi, şuan bana olduğu gibi. Şaşkındım, çok şaşkındım. Çünkü beklemiyordum. Onun tarafından nasıl olursa olsun bir türlü fark edilmeyi beklemiyordum. Yaklaşık bir yıldır onun gözünde görünmez olan ben, bir yıl olduğu zaman beni fark etmişti. Sesini duyduğum geçen senenin aynı günün şimdiki zamanında o benim sesimi duymuştu; ondan etkilendiğim gibi o da benim sesimden etkilenmişti.

Duyduğu sesin gerçek sahibi bulmak istiyordu. Jimin'in gözü kör olmuştu, bunu görebiliyordum. O gün duyduğu ses kendisini büyülemişti, aşırı büyülemişti hatta. Ne yaptığını kestiremiyor gibiydi ancak vazgeçmiyordu da. Ve vazgeçecek gibi de durmuyordu. Çünkü o Jimin'di, Park olan Jimin'di. Zekasıyla her şeyi çözen, istediğine ulaşan kişiydi.

Fakat böyle olması ondan mâhrum kalacağım anlamına gelmezdi.

Aynaya bakmaya devam ederken aynanın önüne koyduğum siyah şapkayı elime aldım ve başıma geçirdim. Geçirdikten sonra aynada kendime göz gezdirdim. Dudaklarım düz çizgi halinde, gözlerim duygusuz, yüzüm hareketsiz bir şekilde aynanın önünde kendime bakmaya devam ettim.

Kendimi riske atıyordum. Geçen sefer olduğu gibi beni yakalayabilirdi. Bu sefer daha dikkatli hareket etmeliydim. Çok riskli bir zamana denk gelmişti. Ve ben bu zamanda kalbime söz geçiremiyordum. Aslında bugün onu takip etmeyecektim, buna karar vermiştim ama.. uygulayamamıştım, olmamıştı.

Kendime kabul ettiremesem de biliyordum; kalbim, onun beni bulmasını istiyordu. 24 Mayıs 2017 tarihinde duyduğu sesin sahibini bulmasını istiyordu. Ve istediğini alacak gibi duruyordu.

Anlamıyordum, anlamlandıramıyordum. Neden o tarih olmak zorundaydı? Neden benim için önemli o gün olmak zorundaydı? Bu neydi?

Tesadüf?

Veya... Kader?

Derin bir nefes aldım. Gözlerimi kapatarak başımı geriye attım. "Ah Chaeyoung," diye mırıldandım. "Yeter artık, düşünmekten kafayı yiyeceksin."

Anahtarı bir cebime, telefonumu diğer cebime koyarak spor ayakkabılarımı giydim. Kapının kulpunu kendime doğru çekerek evden dışarı çıktım. Hava geçen haftanın aksine güneşliydi. Bu yüzden hırkamı almamıştım yanıma, sadece şapka yetiyordu. Ağır adımlarla yürümeye başladım. Evden çıkmadan önce saatte bakmıştım. Geç kalmamıştım her zaman ki gibi, yine yetişmiştim.

Biraz yürüdükten sonra geçen hafta Cumartesi günü ilk durduğum yerde bedenimi hareketsizleştirdim. Beklemeye başladım. Bekledim, bekledim, bekledim. Ancak ne çıkan vardı ne de giren. O yoktu. Yoktu.

Kaşlarımı çatarak evinin olduğu tarafa bakmaya devam ettim. 20 dakika olmuştu, en fazla 5 dakikaya evden çıkması gerekirdi ancak... Çıkmamıştı.

Belki de ben geç kalmıştım? Evet, bu olabilirdi. Muhtemelen bugün yurda biraz daha erken gitmişti. "Huh," diyerek derin bir nefes aldım ve bedenimi yasladığım duvardan çektim. Adımlarımı atarak yürümeye başladım. Karşıya geçerek adımlarımı daha da hızlandırdım. Beş dakika sonra kendimi durdurdum, koşmamıştım ancak hızlı hızlı yürümüştüm. Ve bu yüzden biraz da olsa nefes nefese kalmıştım. Bedenimi dikleştirerek yurda göz gezdirdim. Derin bir nefes aldım, ayaklarımı oynatarak yurda doğru yürümeye başladım. Yurdun içerisine girdiğimde çocukların oynadığı odanın içine baktım fakat.. göremedim. Onu göremedim, burada değildi.

Kaşlarım iyice çatılırken kendi kendime düşünmeye başladım. Neredeydi? Onu tanıdığımdan beri buraya gelmeyi ihmal ettiğini görmemiştim. Peki, şimdi neredeydi?

unobtrusive • jiroséHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin