Bölüm şarkısı: Jamie Scott - Unbreakable
Son bölümü okurken bu şarkıyı dinleyerek okumanızı tavsiye ederim. Hatta medyaya bu şarkıyla hazırlanmış bir jirosé fmv'si koydum, ona da bir göz atmayı unutmayın. Keyifli okumalar!
-
Hayata geldiğim andan bu yana doğum günleri benim için asla özel olmamıştı. Doğum günlerimi küçüklükten beri ya annemle ya da yalnız geçirmiştim. Normal bir günden ibaretti sadece, ötesi olmamıştı ve olmayacağını da biliyordum. Ancak buna rağmen ona ithafen özel bir şeyler hazırlama isteğimi içimde engelleyememiştim. Benim için özel olmayan günü onun için özel kılmak istiyordum. Ve bu isteğime kulak vermiş, bir şeyler hazırlamıştım.
Doğum günü bugündü. Lâkin tek bir sorun vardı... Bir hafta boyunca doğru düzgün görüşememiştik.
Mesajlarımı bile görmemişti. Dün attığım mesaja ise görüldü de bırakmış, geri dönüş yapmamıştı. Neler olduğunu gerçekten bilmiyordum. Neden böyle davrandığına bir anlam veremiyordum. Acaba istemeden de olsa onu kızdıracak bir şey mi yapmıştım? Veya.. onu üzmüş müydüm? Eğer öyleyse, bu isteyeceğim son bir şey bile değildi. Onu yaralamak... Sanırım bir daha kendime gelemezdim.
Ancak ona güveniyordum. Elbette bir sebebi vardı ve Jimin benimle görüşmeye can atan biriydi. Beni bir saniye dahi yalnız bırakmayan biriydi. Elbette bir sebebi olmalıydı. Ve bu sebep çok yoğun olduğunu gösteriyordu.
Onu anlamaya çalışıyordum ve bir nebzede olsa bunu başarıyordum. Gerçekten meşgul olmalıydı ki bu çok normal bir şey. Bazen ben bile meşgul olabiliyordum. Ancak öyle olsa bile üzülmemi engelleyemiyordum. İçimde beni yiyip bitiren bir endişe vardı ve bu endişenin gerçekleşmesinden korkuyordum. Olumsuzluk içeren duyguların beni, bedenimi ele geçirmesinden korkuyordum.
Hayatımın her saniyesinde korku benim peşimi bırakmamış, benim gölgem haline gelmişti. Küçükken hayaletlerden korkardım. Şimdi ise... Beni en çok korkutan duygulardı.
"Huh," diye derin bir nefes aldım. "Boşver Chaeyoung, hiçbir şey olmayacak. Evine gideceksin, ona sürpriz yapacaksın. Her şey güzel olacak, güven biraz kendine!" Rahatlamam için birkaç cümle mırıldanmıştım fakat pek fazla işe yaradığı söylenemezdi. Evet, kabul etmeliydim ki işe yaramıyordu.
"Hey!" Diyerek bir ses ilişti kulağıma. "Kiminle konuşuyorsun?" Jung Woo kaşlarını kaldırmış bir şekilde bana bakıyordu. Gözlerimi kısarak "Sadece... Kendi kendime mırıldanıyordum," dedim. Jung Woo gözlerini kısarak yüzünü garip bir ifade kapladı. "Bana deli diyene bakın hele... Asıl deli olan sensin Rosé."
Aslında bu beni güldürmeli hatta kahkaha atmama neden olmalıydı fakat tebessüm etmekle yetindim. Doğru dürüst gülememiştim bile. Ah, bu duygudan gerçekten nefret ediyordum...
"Bir sorun mu var?" Jung Woo'nun kaşları tekrar kalkarken bir şey demedim aksine yaramazlık yaptığını öğrenen ailesinin karşısına geçen küçük çocuklar gibi sustum. Birkaç dakika sonra Jung Woo başını salladı. "Evet," dedi. "Bir sorun var. Ne oldu Rosé?"
"Bir şey olmadı." Jung Woo'nun kaşları hâlâ kalkmış bir vaziyetteydi. "Gerçekten."
"Seni tanıyorum Rosé. Bir şey olmuş. Sorun ne? Anlat bana."
Kütüphanenin ferahlatıcı havasını akciğerlerime doldurdum, derin bir nefes aldım. "Jimin'le doğru düzgün bir haftadır görüşemiyoruz ve... Bu benim birazcık canımı sıktı, hepsi bu. Yani öyle pek bir şey yok. Hatta kendimi boştan yere üzüyorum, sen beni aldırma."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
unobtrusive • jirosé
FanfictionOna olan bağlılığımı içimde yaşayacağımı zannediyordum. Ancak duygularım kendini ele vermeye başlayınca dayanamamazlık hissiyle kavruldum, ona mesaj attım ve belki de hayatımda yaptığım en delice şeyi gerçekleştirdim. Fakat bütün bunlara rağmen beni...