İnsanlar arasında iyi bir şey oluyorsa eğer hemen bunun arkasından kötü bir şeyin gerçekleşeceğine inanılırdı. Bu düşünce sistemi insanlarda bir gelenek haline gelmiş, insanların kafasına bir daha hiç çıkmamak üzere yerleşmişti.
Eskiden ben de böyle düşünen insanların arasındaydım.
Şu iyi şeyin ardından gelecek olan kötülüğe ben de kafayı takmış, hemen iyi bir şey olursa bunu düşünür dururdum. Engelleyemiyordum, bu gitgide hayatımın bir parçası haline gelmişti. Zihnimin en ücra köşelerinde bu düşünce yer almıştı, kafamdan silip atamıyordum.
Özellikle liseli yıllarımda insanlara karşı çok karamsar biriydim. Onlarla iletişimim iyi olmazken onlara karşı birazcıkta olsa önyargım vardı. İnsanlara karşı güvenim yoktu, onlara bir türlü güvenemiyordum. Çünkü gözlemlerim sayesinde görmüştüm ki insan doğası bencildi, küstahtı ve en önemlisi kötüydü. Kendisini kurtarmak için en yakınını harcayan insanlar vardı. Ve bunu gördükten sonra kim insanlara güvenmek isterdi ki?
Birisi eğer bana iyi bir şekilde yaklaşırsa kendi içimde amacının iyi olup olmadığını sorgulardım. Ancak Jennie, Jisoo ve Lisa ile tanıştıktan sonra güven sorunum biraz da olsa ortadan kalkmış, bu düşünceden kurtulabilmiştim.
Fakat şöyle bir gerçekten asla kurtulamamıştım: İnsanların çoğu geçmişte takılı kalmıştı, sadece birkaçı geçmişe bir perde çekip geleceğe dair yeni sayfalar açabiliyordu.
Geçmişimden kaçamıyordum. Her an nereye gitsem benimle birlikte geliyor, bir şekilde karşıma çıkıyordu. Ve benim geçmişimi oluşturan bütün kısım babamdı.
Jimin'e bunu anlatmamıştım ve anlatmayı da pek düşünmüyordum. Onu kendi sorunlarımla sıkmak yerine ona odaklanacaktım. Kendime bir söz vermiştim; onu taktığı maskeden kurtaracak, gerçek benliğini ortaya çıkaracak ve yaralarını saracaktım.
En azından deneyecektim. Sonucun ne olacağını kestiremiyordum ama içimde ona dair bir umut vardı. Taehyung, bana onu değiştiriyor olduğumu söylemişti. Bu yüzden içimde yeşeren bir umut vardı.
Sahil boyunca yürüdükten sonra beni evime bırakmıştı. Benden ayrılmanın zor olduğunu dile getirerek sabah beni evimden alacağını, okula beraber gideceğimizi söylemişti. İlk başta karşı çıkmıştım. Hoş, hâlâ istemiyordum fakat Jimin'e bunu kabullendirmek zordu. Evet, istememiş ve kabul etmemişti.
Ayna karşısında saçlarımı yaptıktan sonra üstüme şöyle bir baktım; ben, yine aynı bendim. Hiçbir şey değişmemiş gibiydi. Okula gidecek, çıkıştan sonra kütüphaneye uğrayacaktım. Tek fark artık sevgimi içimde gizli bir şekilde yaşamayacaktım.
Gitgide onu düşünmeye başlarken yüzüme kondurduğum tebessümü fark edemedim. Ayna karşısında düşüncelere karşı dalmışken telefonum titredi. Kendime gelerek masanın üstüne koymuş olduğum telefonu elime aldım. Ekran kilidini açarak telefonuma göz gezdirdim.
Mesaj gelmişti. Ondan.
Jimin: Hazır mısın Chae? Aşağıdayım ve seni bekliyorum. İtiraz yok, anlaştık mı?
Lumiére: Geldin mi? Bu kadar çabuk mu?
Jimin: Seni bekletmek istemedim, sen de beni bekletmesen iyi olur Chae. Çünkü dün geceden beri seni düşünüyorum, çok özledim.
Lumiére: Jimin... Ben bilemiyorum, hâlâ kararsızım.
Jimin: İtiraz istemiyorum demiştim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
unobtrusive • jirosé
FanfictionOna olan bağlılığımı içimde yaşayacağımı zannediyordum. Ancak duygularım kendini ele vermeye başlayınca dayanamamazlık hissiyle kavruldum, ona mesaj attım ve belki de hayatımda yaptığım en delice şeyi gerçekleştirdim. Fakat bütün bunlara rağmen beni...