Zamanı gelen herkes yaşam tarafından ölüme teslim ediliyordu.
Karanlığı seçmiştim. O zifiri karanlık hayata giriş yapmıştım. Ve oraya mahkum olmuştum. Hiçbir zaman doğmayan güneş yine doğmamıştı. Sanki karanlığa mahkummuşum gibi. Güneşin sıcaklığı, muhteşem manzarası bana karşı bir cephe almıştı. Ölmemi ister gibi... Ben zaten ölmemiş miydim? Bu eve ayak bastığım an ölüm fermanımı imzalamıştım. Ağacın döktüğü yaprak misaliydim. Benden sıkılan güneş, beni karanlığa atmıştı. Tıpkı yaşamın bazı insanları ölüme teslim etmesi gibi.
Pembe fenomenin hazırladığı kahvaltı bittikten sonra bulaşıkları yıkamak istedim ama izin vermedi. Bir an aklıma akşam yemeği yapmayı biliyor mu? Diye geçirdim. Ne kadar hamaratlı bir ev erkeği... "Adını öğrenebilir miyim?" Bir süre susup düşünmeye başladım. Acaba söylemeli miyim? "Hazan... Bende senin adını öğrenebilir miyim?"
"Pembe fenomen demen yeterli... Ben çıkıyorum. Biraz işim var erken gelmeye çalışacağım. Sakın kimseye kapı açma." deyip beni dinlemeden evden çıktı. Beni yalnız bırakmıştı. Ahmak hırsız tanımadığını bir insanı neden evinde yalnız bırakıyorsun ki?
***
Zaman geçtikçe geçiyordu. Sıkıntıdan patlamak üzereydim. Tam o an kapı çaldı. Kesin ahmak hırsız gelmişti. Kapının deliğinden baktığımda karşımda iki polis vardı. Beni bulmuşlardı. ne yapacaktım? Bir şeyler düşünmem gerek... Delirmek üzereydim... Delirmek mi? Evet delirmek. Delirecektim. "Pis hırsızlar gidin burdan. Valla ağzınızı kanalizasyon deliğine sokarım." Ne saçmalamıştım. Ağzıma gelen her şeyi söylemiştim. Hakikaten delirmiştim. "Kapıyı açar mısın?" diye gelen kalın erkek sesiyle aklıma komik bir şeyler getirip yüksek bir şekilde kahkahalara boğdum kendimi. "Gidin buradan sizi gidi kötü adamlar!" hakikaten deli gibi konuşuyordum. Rol yaptığımı bilmeseydim ben bile deli olduğuma inanırdım. "Komiserim galiba içerideki deli arkadaş yalnız..." Diğer polise göre sesi daha ince olan polis bana deli arkadaş demişti. Deli arkadaş... Bir süre ses gelmeyince kapı deliğinden baktığımda polisler yoktu. Gitmiştiler... Rahat bir nefes alıp tam koltuğa oturacakken kapı yumruklanmaya başladı. "Kapıyı aç polis ." ama gitmistiler. Neden geri döndüler?
Bir kaç dakika önce
"Kaan evladıma mı baktınız polis bey." yaşlı bir kadın vilanın kapısından çıkan iki polisi durdurup bu soruyu sormuştu.
Polisler önce birbirine baktı sonra yaşlı teyzeye dönüp "Evet ama kapının arkasından bir bayan bizimle konuştu. Hem de deli bir bayan..."
"Yanlışınız olmalı evladım. Kaan oğlum yalnız yaşar. Deli bir tanıdığı olduğunu sanmıyorum."
Polisler tekrar birbirine baktıktan sonra hızlıca bahçeye girip kapıyı yumruklamaya başladı.
Bir kaç dakika sonra
Ne yapacaktım? Herşeyi anlamıştılar. "Komiserim ben arka kapıdan gireceğim." Hemen saklanmam gerekiyordu. Merdivenlerin tarafına koştum. Tam o sırada alt kısımda bir küçük dolap buldum. Kapıyı açtığımda adeta bu dolap benim saklanmam için yapılmıştı. İçeri girip kapakları kapattım. Tam o sırada polisler içeri girdi. Beni bulmamaları için içten içe dua ederken birden pembe fenomenin sesini duydum.
"Ne oluyor burada?" sesi gerçektende sert ve sinirli çıkmıştı. Bir nevi bende korkmuştum. "Kaan bey burası sizin eviniz miydi?"
Kaan... Pembe hırsızın adı kaan'dı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pembe Kulaklıklı Hırsız ~Düzenleniyor~
Teen FictionWattys_2018 Uzun Liste Kazananı ~Renk Serisi 1~ Her yerde pembe kulaklık takan hırsız olarak tanına bir genç . Ailesinin intikamını almak isteyen genç kız. Bir olayla yolları kesişen bu ikili küçük bir yalan yüzünden sahte evlilik yolunda ilerlerke...