PKH-9

213 67 44
                                    

İnsanın kendini kötü hissettiği anda tutulacak bir el arar.

Kelimelerin bile artık etki etmeyecek bir duruma düşmüştüm.

İçimdeki kötü hissin sebebi ortaya çıkmıştı. İçimde oluşan kötü hislerin muhakkak bir cevabı vardı. Ve bunun cevabı da ortaya çıkmıştı. Ağabeyim polise gidecekti. Eğer polise giderse Kaan’ı bir daha göremeyebilirdim.

Kaan’ı neden görmemek beni korkutuyordu? Ondan uzakta olmak beni çok korkutuyordu. Onu bir daha görememek, sesini duyamamak, kokusunu içime çekememek ve onunla eğlenememek… Eğer bunları yapmasam yaşayabileceğimi sanmıyordum.

Bir yolunu bulup ağabeyimi durdurmak zorundaydım. Kaan’ı göz göre göre ateşe atamazdım. Ağabeyimin böyle bir hata yapmasını engellemem gerekiyordu. Ama nasıl?

Düşün Hazan düşün…

“Ağabey… Sakın öyle bir şey yapma. Eğer öyle bir şey yaparsan beni kaybedersin. Bunu bilmiş ol.”

Sesim sonlara doru kısılmaya başlamıştı. Bunları ağabeyime söylemek zordu. Ama söylemek zorundaydım. Onu tehdit etmek pekiyi bir şey değildi. Özellikle kendim adıma tehdit ettim onu. Bu daha zor bir durumdu.

“Hazan ne dediğinin farkında mısın?” sesi boş bir sesi andırıyordu. Ne sert bir tondu ne de yumuşak. Anlaşılmayan duygular içeriyordu sesi.

“Evet, farkındayım. Eğer polise gidip her şeyi anlatırsan bırak yüzümü görmeyi sesimi dahi duyamazsın.” Deyip telefonu kapattım. Tüm sinirlerim boşalmıştı. Boşalan sinirlerimle birlikte gözyaşlarımda sel gibi akıp gidiyordu.

Gözyaşlarımın her damlası yere çarparken çıkardığı tiz sesi duymak ne kadar mümkündü bilmiyorum ama gözyaşlarımın yere çarpması sonucu çıkan ses kulaklarımı dolduruyordu.

Etraf sessizdi. Bu sessizlik gözyaşlarımın yere çarpması sonucu bozuluyordu. Ve arada ağzımdan kaçan hıçkırıklar yüzünden.

Kendime gelmek için ellerimle gözyaşlarımı silip ayaklandım. Neden ağlıyordum? Kaan’ı kaybetme korkusu yüzünden mi? Yoksa ağabeyimi tehdit ettim diye mi? Maalesef yine cevap yok.

Yüzüme sahte olsa da bir gülümseme yerleştirip aşağıya Kaan’ın yanına indim. Nurcan Teyze ve Gizem gelmişti. Yoruldukları her hallerinden belli oluyordu. Yanlarına oturup “Hoş geldiniz… Çok yorulmuşa benziyorsunuz?”

“Sorma kızım. Yorgunluk var yorgunluk var. Resmen ayaklarıma kara sular inmişti.” Ama ben bu kadına kıyamam ki… Çok tatlı biri… Utanmazsam yanaklarını ısıracağım. Ama ayıp.

“Çocuklar ben çok yorgunum gidip uyuyacağım. Başımda çatlıyor zaten.” Deyip ayaklanan Nurcan Teyzeyi, Gizem durdurdu.

“Dur anne bende geliyorum. Bende yorgunluktan ölmek üzereyim.” Deyip annesinin koluna girerek yukarı çıktılar.

Kaan cebinden çıkardığı yüzüğü bana uzattı. Bir süre yüzüğe baktım. Çok güzel bir yüzüktü. Ama keşke gerçek nişanlımla taktığım yüzüğüm olsaydı. Sahte bir nişanlıyla takılan mükemmel bir yüzük, nişanlılıkları kadar sahtedir.

Hiçbir tepki vermeden bana uzattığı yüzüğü elinden aldım. Bir süre avucum açık bir şekilde inceledim. Çok güzel bir nişan yüzüğüydü. Göz kamaştırıcı bir parlaklığı vardı. Ama dediğim gibi yaptığım nişanlılık kadar sahte bu yüzük.

Pembe Kulaklıklı Hırsız ~Düzenleniyor~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin