Üç yıl önce.. Tam üç yıl önce onu bu şehirden kovduğu günü saatine kadar hatırlıyordu. Acımasız kral karanlık kalbini esir almıştı sanki.
Festivalın üçüncü günüydü. İlk gün gözleri gözleri ile buluşmuştu. O karanlık korku tüneli onu korkutmaması gerekirken, bir çift yeşilimsi göz onun tüm enerjisini almıştı. Klaus onun için başarısı olmayan bir savaşı andırıyordu. Durmadan kendisi ile savaşıyor, duygularını gün geçtikçe öldürüyordü. Tıpkı öldürdüğü masum insanlar gibi.
" Hayley? "
Derek'in sesini duyduğunda düşüncelerinden sıyrılıp ona baktı.
" Sorun mu var? "
Hayley, bir şey söylemek istiyor ama konuşacak gücü kendisinde bulamıyordu. Başını onaylarcasına salladığında, Derek kendisine iyice yaklaşıp elini saçlarına götürdü. Buraya geldiğinden beri onun dokunuşlarından geriliyor bu yüzden de bahane üretiyordu. Ona mutluluğu iliklerine kadar yaşatan adam, şimdi kendisine yabancı geliyordu. İkisinin de gözleri birbirini bulduğunda Derek'in dudakları dudaklarını örtmüştü. Elini beline götürüp kendisine bastırdı.
Onlar öpücüklerini paylaşırken, uzaktan birinin onları izlediğinin farkında değillerdi. O kişi Niklaus'tu. Bu manzara nedensizce onu rahatsız ediyordu. Hayley'i birinin kollarında görmek karanlık kalbini daha da körertmişti. Neden buradaydı, onları izliyordu, rahatsız oluyordu hiç bir fikri yoktu. Belki de ilk defa duygularının onu yönlendirmesine izin vermiş ve pişman olmuştu. Hayley gittiğinden beri ne yaptığından haberdar olmuştu. Kendisi için durum içler acısıydı. Aylarca odasından çıkmayıp, durmadan resim yapmıştı. Bu elbette Yüce Klaus'a göre değildi. Düşmanlarından biri duysa dahi inanmazdı.
Klaus onları izlemeyi bırakmış ve evine dönmüştü. Bu ev onun olmasına rağmen yabancı gibi hissediyordu. Neden eskisi gibi duygularını gizliyemiyordu? kendisinde bir terslik olduğunu sezmeye başlamıştı bile. Kafasını toparlamak için odasına çekildi ve resim yapmak için ayırdığı köşesine kuruldu. Ne çizeceği hakkında hiç bir fikri yoktu. Bugün fırçasının tuval ile dansını seyredecekti. En azından onlar özgür olsun istiyordu. Bir gecelik de olsa.
Resmi son bulduğunda, şaşkınca tuvale bakıyordu. Zihni ona ihanet ederek kırmızı elbiseli bir Hayley çizmişti.
Bir süre yaptığı resimi inceleyip, tek hamle ile parçalara ayırdı. Yaptığı akıl alır gibi değildi. Bu kağıt parçalarını kimse görmeden önce yok etmesi lazımdı.
Güneş parlaklığını yitirmiş, karanlık gökyüzünü bir yorgan gibi örtmüştü. İşte bu Klaus'un belki de tek haz duyduğu şeydi. Resim köşesinden ayrılıp, adımlarını balkona yöneltti. Balkon kapısını aralayıp bedenini odadan ayırdığında ister istemez yüzüne bir gülümseme yayıldı. Gökyüzü yarına kadar uyumuş olsa da, şehirdeki renkli ışıklar kaplamıştı her tarafı. Gözlerini kapayarak derin bir nefes aldı. Bu terapi gibi gelmişti. Gözlerini tekrar açtığında bir jazz müziği çınlatmıştı sokakları. Bu şehiri sanat yönünden çok beğeniyordu. Buradan başka yerde yaşayacağından şüpheliydi.
Jazz müziğine eşlik etmek istercesine ayağını ritimle yere vurmaya başladı. Başını hafifçe aşağı yukarı sallıyordu.
" Bu hallerin iyiye işaret değil. "
Kardeşi Rebekah'ın sesini duyduğunda sırıtmasına engel olamadı. Ona döndüğünde kardeşi de ona tebessüm etmişti.
" Mikael'ı öldürdüğünde bile bu kadar sevinmemiştin. "
Mikael, üvey babası. Sırf babalar farklı diye onu sürekli dışlayan kişi. Yüzü gözünün önüne geldiğinde gülümsemesi sönmüştü. Rebekah yine ortamı germeden duramamıştı.
" İnan bana kardeşim, onun ölümü hariç hiç bir şeye sevinmiyorum. "
Rebekah, kıkırdayıp gözlerini etrafta gezdirdi. O da bu enfes manzaradan hoşnuttu.
" Hayley dönmüş. "
Klaus'a bakıp cümlesine devam etti.
" Festival bitene kadar. "
Klaus sadece başını sallamak ile yetinmişti. Bu konu onu germekten başka bir işe yaramıyordu. Sabah gördükleri gözünün önünde belirince balkon demirlerini sıktı.
" Bu konunun beni ilgilendirdiğini sanmıyorum. Sana o kurt hakkında benimle konuşmamanı söylemiştim. Hatırladın mı, Bekah? "
Rebekah bir şey söylemeden başını salladı. Klaus'u yine sinirlendirmişe benziyordu. Ama bu hali daha iyiydi. Az önce gördükleri hafiften tırmasına sebep olmuştu çünkü, sessiz bir Klaus, fırtına öncesi bir sessizliği andırıyordu. Umarım bu sefer fırtına falan olmazdı aksi halde şehirde canlı kimse kalmazdı.
Gece tüm hızı ile devam ederken, Hayley hava almak için New Orleans sokaklarında dolaşmaya çıkmıştı. Hava gittikçe soğumasına rağmen, kırmızı bir elbise ile dolaşıyordu.
Zihni bu elbiseyi tercih etmiş ve kendisi de giymişti. Koyu kahve saçları rüzgarla dans ediyordu. Issız bir sokağa geldiğinde, adımlarını daha yavaş attı. Biraz yalnız kalmaya ihtiyacı vardı. Az ilerisinde bulunan banka giderek oturdu. Kulağında çınlayan bir jazz müziği eşliğinde geçmiş ve gelecek arasında düşünüp durmaktaydı.
Hiç görmediği ailesini özlüyordu. Onların yokluğu her defasında kurşun gibi saplanıveriyordu kafasına. Bu dünyada tek istediği şey, aile kurmak. Düşüncelerinde kaybolmuşken, yanına birinin oturduğunu hisetti. O tarafa döndüğünde bir çift yeşilimsi göz ile karşılaştı. O anda festivaldeki korku tüneli de canlanmıştı zihninde. Klaus, Hayley'i baştan aşağıya süzdü. Bugün ikinci şokunu yaşamıştı. Zihninin çizdiği kırmızı elbise, Hayley'in üzeride duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KRALİÇE
FanfictionBen kimseye boyun eğmem, ama senin için diz çökerim. The Originals/Klayley kurgusudur.