Sürümden herhangi bir kurdun gözlerine baktığımda, avucumda sıkıca tuttuğum ay ışığı yüzüklerinin parıltısı gözlerine yansımış oluyordu. Bu, umut ve mutluluğun karışımıydı. Bu, özgürlüğe atılan ilk adımın heyecanıydı. Onları daha fazla sabırsızlandırmadan söyliyeceklerimi kafamda toparlamaya çalıştım.
" Siz beni Kraliçe olarak ilan ettiğinizden beri, hiç tanımadığım ailemin yerini doldurdunuz. Bu ormanda, ufak ve savunmasız bir kız çocuğuyken, Bana yuva oldunuz. Şefkat ve sevginizi herzaman belli ettiniz. Ben sizi sürüm olarak değil, ailem olarak gördüm. Hatırlıyorsanız size bir söz vermiştim.. Özgür olacak ve her dolunay kurt formuna bürünmek zorunda kalmayacaktık. Size bu müjdeli haberi vermekten gurur duyuyorum. "
Avucumda tuttuğum yüzükleri, teker teker dağıttıktan sonra eski yerime geri dönüp, onları izlemeye koyuldum. Hepsi avuç içlerinde bulunan ufak ama büyük özgürlük simgesine mutlulukla bakıyorlardı.
" Bu yüzükler sayesinde, her biriniz özgürlüğü iliklerine kadar tadacaktır. "
Klaus, odasının balkonunda durmuş, çok sevdiği şehrinin havasını ciğerlerine dolduruyordu. Bu şehir, onun en büyük zaferiydi. Gözlerini birşeyden haberleri olmayan zavallı insanlara dikti. Onlara tabi ki acımıyordu fakat doğaüstü yaratıklarla aynı havayı soluduklarını öğrenseler, yaşadıkları korkuyu neşeyle izliyeceğini adı gibi biliyordu. İnsanlar, savunmasız zavallı yaratıklardı. Tanrı onları insan olmakla cezalandırmıştı. Bu yüzden Klaus, sadece kanlarıyla beslenmekle yetiniyordu. Düşüncelerinde boğulmak üzereyken, omuzuna bir el'in konduğunu hissetti. Abisi Elijah olduğunu anladığında, duruşunu hiç bozmadan manzarayı seyretmeye devam etti.
" Düşünceli görünüyorsun, sevgili kardeşim. "
Abisinin bu tavırlarına anlam veremiyor, gülmeden edemiyordu.
" Gayet iyi olduğumu tahmin edebiliyorsundur, abi. "
Elijah, kardeşinin bu içe kapanıklığını bir türlü çözemiyordu. Babaları farklı olsa da, ikisi de aynı anneye sahipti. Tabiki Klaus onu da hançerlemeden duramamıştı.
" Kötü haber kardeşim, içinde her salise şiddetlenen fırtınayı görebiliyorum. "
Klaus, duygylarını gizlemek konusunda profesyoneldi. Ama Elijah, onun abisiydi ne hissettiğini herzaman bilmesine rağmen bilmiyormuş gibi davranıyordu. Kardeşi bu sohbeti elbette sevmemişti. Kendisinden bahsedilmesine tahammül dahi edemiyordu.
" Kurt kız.. " Elijah'ın bu kelimesi, Klaus'un gözlerini ona yönlendirmesini sağlamıştı. Adeta ateş fışkırtacakmış gibi bakmaya başladı.
" Bu seni ilgilendirmez abi. Yeniden derin bir uykuya dalmak istemiyorsan, çeneni kapalı tutmalısın. "
Diyip balkonu hızlıca terk etti. Elijah, arkasından gitmek yerine tek başına daha iyi hissedeceğini düşündü ve gökyüzüne baktı.
" Boşuna uğraşma, asla iflah olmayacak. İçinde bulunan kötülük, daha da şiddetlenecek, o kurt'a acımıyor değilim. Eminim ona da bir tabut ayırmıştır. "
Elijah, kız kardeşinin sözlerine karşı sessiz kalmaya karar kıldı. Çünkü her kelimesi doğruydu. Klaus, durdurulamaz bir canavardı.
İkisi balkondaki sohbetlerini sürdürürken, Klaus evden ayrılmıştı bile. Abisinin bu davranışları sinirlerini bozuyordu. Adımlarını evinin hemen yakınında bulunan bir bara yönlendirdi. İçeriye girip, etrafı izlemeye koyuldu. Herşey normal görünüyor zannediyordu ki, on adım uzağında bulunan masada kurtları gördü. Bu şehire gelmeleri yasaktı her an kurt'a dönüşebilir, herşeyi berbat edebilirlerdi. Sakin görünüşünü bozmadan doğruca Marcel'in yanına gitti.
" Kurtların burada ne halt ettiği hakkında bir fikrin var mı? eğer yoksa, birazdan burada bir cenaze töreni düzenleyebiliriz. "
" Sana da merhaba, Klaus. "
" Seninle bu konular dışında muhattap olmayı sevmediğimi biliyor muydun? bilmiyorsan, şimdi öğrenmiş oldun. Bana hemen burada neler döndüğünü anlatacaksın! "
Klaus'un bu hallerine Marcel'da alışmış olduğundan, üstelemeden anlatmaya koyuldu.
" Parmaklarındaki ay ışığı yüzüklerini görüyor musun? onlar sayesinde artık istem dışı kurt'a dönüşmeyecekler. "
Klaus, duyduklarına inanamıyordu. Bu ay ışığı yüzüklerini yalnızca nadir cadılar yapabilirdi. Buna kimin sebep olduğunu bulup, kafasını gövdesinden ayırmak için can atıyordu.
" Bu rezalete kim sebep oldu? bu şehrin hakimiyeti bana ait fakat işler çığırından çıkmış. "
Marcel, bunları Hayley'in yaptığını biliyordu fakat Klaus'a söylememek en iyisiydi.
" Hiç bir fikrim yok. Bunları gidip onlara sor."
Klaus, cevabın Marcel'da olduğunu biliyordu ve onun anlıyacağı dilden konuşmak daha cazip geliyordu. Bir kaç saniye birbirlerine baktıktan sonra, Marcel'i yakasından tutup, içkilerin olduğu rafa savurdu. Marcel, rafa çarpıp yere çakılmıştı. Etraf bir anda savaş alanına dönüşmüştü. Bardaki herkes kendilerini çoktan dışarı atmıştı bile. Klaus, Marcel'i hızlıca yerden kaldırıp elini kalbine geçirdi. Kalbi avuçlarında sıkı sıkı tuttu. Marcel, kalbinin etrafını saran parmakları hissetiğinde, nefesi kesilmeye başlamıştı bile.
" Cevabı hala bilmediğinden emin misin? yoksa hiç uğraşmadan kalbini yerinden sökmemi mi dilersin? "
" Niklaus, Marcel'i bırak! ay ışığı yüzüklerini kurtlara ben dağıttım! "
Hayley'in sesi Klaus'un kulaklarını doldurduğunda, Marcel'i yere savurdu. Bunlara Hayley'in sebep olduğuna inanmakta güçlük çekiyordu. Hayley'in korkusuzluğu gözlerinden okunuyordu ki o Klaus'dan korkmayan tek kişi bile olabilirdi. Hayley'in karşısında durduğunda, aralarında sadece cm'ler vardı. İkisi de birbirlerine her an saldıracakmış gibi bakıyorlardı.
" Bana karşı durmaya nasıl cürret edersin? ben Niklaus Mikaelson'um! "
Klaus'un bu kendini beğenmiş tavrı, Hayley'i güldürmüştü. Elbette ondan korkmuyordu.
" Bende Hayley Marshall'ım memnun oldum, Klaus. "
Hayley, yüzüne iğrenç bir sırıtış yerleştirdiğinde, Klaus'un sinirleri giderek büyümeye başlamıştı.
" Sen de diğer kurtlar da şehrimi derhal terk edin. Aksi halde, hepinizi öldürteceğim. "
" Bu şehirin bize ait olduğunu sende biliyorsun, Klaus. Asıl sen kan emici ordunu alıp, şehirden defolun. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KRALİÇE
FanfictionBen kimseye boyun eğmem, ama senin için diz çökerim. The Originals/Klayley kurgusudur.