Niklaus, evine geldiğinden beri odasından ayrılmamıştı. Atmayan kalbinde her dakika kin pompalanıyordu sanki. Kız kardeşi onun odasının kapısını çalmadan içeri girdiğinde bile azarlaması gerekirken tek kelime etmeden hareketsizce tek bir noktaya odaklanmıştı. Rebekah, endişeli bakışlarını abisinin baktığı yere odakladı. Gözleri fal taşı gibi açılmış, şaşkınca kan lekeleri ile kaplanmış resime baktı. Bu sarışın kadını gözlerini kısarak hatırlamaya çalıştı. Zihnindeki tozlar üflenir üflenmez o olduğunu anımsamıştı. * Forbes. " diye fısıldamıştı beyni.
Bu kadın, abisinin ilk sevinci ve ilk hayal kırıklığıydı. Mystic Falls'dan evlerine döndüklerinden beri adı bile anılmamıştı. Peki şimdi neden abisi kinle bakıyordu kanla lekelenmiş resmine? derin bir nefesten sonra abisinin yanına oturdu. Birşeyler söylemek istese de, kararsızdı.
Niklaus, hala sakinliğini korumaktaydı. Elini onun omuzuna koyup sıvazladı." Nik. "
Abisine küçüklüğünden beri öyle seslenirdi Rebekah. Diğer kardeşleri bu konuda alay etseler bile. Niklaus'da * Bekah. * Diye seslenirdi kız kardeşine. Aralarında anlatılmaz bir bağ vardı. Bundan diğer kardeşleri de haberdardı. Niklaus, tepki vermeden hala o resime bakıyordu bu da Rebekah'ın endişe kat sayısının artmasına sebep oluyordu. Sonunda kendini az da olsa toparlayıp kız kardeşinin elini hafifçe sıktı.
" İyiyim Bekah. "
" Sessiz Klaus hayra alamet değildir Nik. "
İkisi de bu sözlere gülümsedikten sonra kafasındakileri toplamaya çalıştı. Kız kardeşine bahsetmek konusunda şüpheleri vardı ama aynı zamanda ağzının sıkı olduğunu da biliyordu. En küçük kardeşleri Kol gibi ağzı gevşek değildi.
" Bugün Mystic Falls'a gittim. "
Rebekah'ın kaşları istemsizce çatılırken, abisinin eskisi gibi üzülebileceği dank etti kafasına.
" Niçin? "
" Orasını karıştırma sadece o düzenbaz sarışın için gitmediğimi bil. "
Bunu duyduktan sonra içi ferahlamıştı. O uğursuz kadının abisini yeniden zehirlemesine müsade edemezdi. Başını abisinin omuzuna bırakır bırakmaz yağmur daha şiddetle yağmaya başladı. İkisi de pencereden dışarı bakmıştı. Yağmur yağdığını şimdi fark etmişlerdi.
" Derek'e o kadar işkence uyguladıktan sonra neden serbest bıraktın? "
Niklaus, kardeşinden bu soruyu beklemediği için affalamıştı. Duruşunu bozmadan cama yapışmış yağmur damlalarını saymaya devam etti.
Küçüklüğünden beri huy edinmiş, birdaha da vazgeçememişti." Ben neler olabileceğini bilmeden hareket etmem Bekah. "
" Yani onun gideceğini biliyordun bu yüzden mi yaptın? "
Başını onay verircesine salladı ve kız kardeşine baktı.
" Korkak biri olduğunu biliyordum diyelim. "
Bekah, bir kaç saniye abisine baktıktan sonra konuşmaya başladı.
" İçindeki küçük çocuğu göstermemek için savaşıyorsun. Ama ben onu görebiliyorum Nik. Dışarı çıkıp özgür olmak için her saniye çığlık atıyor. Sende sadece kulaklarını kapatıyorsun. "
Kız kardeşinin sözlerine karşı sessiz kalıp, zihninin onu çocukluğuna götürmesine izin verdi.
{GEÇMİŞ}
" Ester! "
Üvey babası Mikael'in sesi küçük evlerini inletirken korku dolu gözlerini annesie sabitledi küçük Niklaus. Ester, onu kucağına alıp odasına götürmüş ve sessiz olmasını tembihledikten sonra üzerine kapıyı kilitleyerek gitmişti.
Ester, koşar adımlarla evin kapısı açtı. Açar açmaz kocası kolundan sıkıca tutarak yere doğru itmişti. Kadının bedeni yerle buluştuğunda, acıyla inledi. Mikael'in gözlerindeki öfke her yerden belli olan cinstendi. İşaret parmağını kadının yüzüne doğru sallayıp tükürürcesine konuştu.
" Bana o küçük piçin benim kanımdan olduğunu söyle! "
Ester, korkuyla yerinde sinmişti. Bu gerçeği sadece teyzesi ve o biliyordu. Başkasının bilmediğine yemin edebilirdi. Mikael, sabırsızca ona bakarken ne diyeceğini bilemez halde etrafına baktı. Mikael, tekrar kolundan tutup kaldırmış ve yanağına sert bir tokat atmıştı. Bedeni tekrar yere itildiğinde hıçkırıklarını durduramıyordu.
" Bana yıllardır yalan söyledin Ester! seni o sefil hayatından kurtaran adama yalan söyledin! bu yüzden sen ve o içerdeki * Canavar. * Cezalandırılacaksınız! "
{Şimdiki zaman}
" Niklaus! "
Rebekah, abisine bir kaç kez seslense de yanıt alamadığından endişelenmişti. Kendisinin sözlerinden sonra belli bir noktaya odaklanıp, hüzünle acıyı yaşarmışçasına bakıyordu. Niklaus, hala kendine gelmediğinde yüzüne sert bir tokat atmıştı.
Tokattan sonra sanki boğulmaktan kurtulmuş gibi tepki vermişti Niklaus. Dolu gözlerini kız kardeşine sabitleyerek kendisine çekip sıkıca sarıldı. Zihni yine ona oyun oynamış, kötü anılarına geri götürmüştü.
" Beni yalnız bırakır mısın Rebekah? "
Bekah, istemese de abisinin ısrarcı bakışlarına maruz kalarak odasından çıkmıştı. Niklaus, oturduğu yerden kalkıp adımlarını büyük pencereye doğru attı. Gözleri yine damlalara kaydığında, gözlerini sıkıca kapamıştı. Karanlığın derinliklerinden küçük bir ışık çıkmış, kendisini çağırıyordu sanki.
{GEÇMİŞ}
New Orleans'da yağan şiddetli yağmur sel baskınının habercisi gibiydi. Ester, yüzündeki morluklara rağmen küçük oğlunu ayaklarında sallamaya devam ediyordu. Yanlarında bulunan sobadan gelen çıkırtı sesleri annesinin söylediği ninniye uyum sağlıyordu. Herkes çoktan rüyalara dalmış, ikisi uyanık kalmışlardı.
Küçük Niklaus, beş yaşını doldurmuştu. Annesi birşey anlamadığını sanıyor ama o Mikael'in ona şiddet uyguladığını biliyordu. Evin duvarları ince olduğu için herşey rahatça duyuluyordu. Fakat Ester, ne olursa olsun oğluna daima güler yüzle yaklaşıyordu.
" Sen çok özel bir çocuksun oğlum. "
Annesinin sözlerine karşı gülümsedikten sonra gözlerini kapatmadan önce birşeyler daha söylediğini işitti.
" Genç bir adam olduğunda, cesaret damarlarında şiddetle gezinecek. "
{GEÇMİŞ}
" Genç bir adam olduğunda, cesaret damarlarında şiddetle gezinecek. "
" Genç bir adam olduğunda, cesaret damarlarında şiddetle gezinecek. "
Annesinin sözleri zihninde defalarca tekrarlanıyorken, sıkıca yumduğu gözlerini aniden açtı.
* Cesaret *
* Cesaret *
* Cesaret *
Kelimeyi tekrarlayıp durdu. Beyni uyuşmuş gibiydi. Bedeni beyninden bağımsız hareket etmekteydi. Zihnindeki sesler her salise şiddetleniyordu. Elleri ile kulaklarını kapatıp, sakinleşmeye çalıştı. Ne zaman geçmişi gözünün önüne gelse, böyle oluyordu. Dizlerinin üzerinde çökerek daha sıkı kapadı kulaklarını ama sesler hala şiddetini arttırıyordu. Dudaklarından gür bir çığlık döküldüğünde diğer kardeşleri süratle odasına girdi. Onu sakinleştirmek istiyorlardı ama yanına yaklaşırlarsa nasıl tepki vereceğinden emin değillerdi.
Sonunda sesler kesildiğinde, ellerini kulaklarından çekip rahat bir nefes alabildi. Rebekah, onun bu hallerine anlam veremiyordu ama kimse bilmiyordu ki, Niklaus onlar gibi sevgiyle büyütülmemişti. Mikael sevilmediğini defalarca hatırlatmıştı ona. Oysa onun suçu yoktu. Tek suçu hiç görmediği bir babası olmasıydı. Çöktüğü zeminden uzaklaşıp ayağa kalkarak kardeşlerine baktı. Damarlarında gezinen soğuk kan, yüzüne de yansımıştı. Donuk bakışlarla onlara bakıp, şeytani bir şekilde gülümsedi.
" Herkes yaptıklarının hesabını ödeyecek. Buna lanet babanızda dahil! "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KRALİÇE
FanfictionBen kimseye boyun eğmem, ama senin için diz çökerim. The Originals/Klayley kurgusudur.