Yazar:
"Molcolm!" "Ne var?" "Bilgisayarıma n'aptın?!" "Ben bir şey yapmadım." "MOLCOLM. BİRİ BİLGİSAYARIMI AÇMIŞ VE ODADA BULUNAN TEK KİŞİ SENSİN." "İyi be Annabeth! Ben sadece Percy'yle ilgili bilgisayarına bişey yazıp yazmadığına baktım." "Günlüğüme de baksaydın?" "Günlüğün mü var?" "MOLCOLM?!" O sırada kapı "Pat!" Diye açıldı. İçeri saçları dağınık ve kirlenmiş, kıyafetleri yırtık pırtık ve tek ayakkabısı olan biri girdi. Bu Percy Jackson'dı.PERCY
Annabeth, "Percy!" Diye beni öptü. "Tanrı'ya şükür buradasın. Ne oldu sana? Yaralandın mı? Birisi mi kaçırdı? Hera mı bir şey yaptı? Ahh o cadoloz Tanrıça. Ona lanet okumamı falan ister misin? Öyle bi lanet okuyacağım ki bir daha asla, hiç bir şey yapamayacak. Lanet olsun ona!" Kıvırcık sarışın saçlarını okşadım. Bana bakıp gülümsedi. "Özür dilerim çok konuştum."Annabeth gülümseyince çok güzel görünür. Gerçi her haliyle güzel ama onun gülüşünü çok seviyorum.
"Önemli değil. Seni görebildiğim için çok mutluyum." Dedim. Yüzüne ilk önce kederli bir ifade oturdu. Sonra gözlerime bakıp gülümsedi, "Tabi ki beni görecektin yosun kafa! Seni o kadar çok özledim ki!" O an fark etmiştim. Annabeth'in gözlerinden uyku akıyordu ve saçları dağınıktı. Kıyafetleri yırtılmış ve yüzü kirli olsa bana benzeyecekti. "Annabeth sana n'oldu? Lütfen benim yüzümden böyle olduğunu söyleme." Annabeth kafasını çevirdi ve yüzü kızardı. Ona geri sarılıp kafasını göğsüme yasladım. "Her şey bitti. Bak, ben burdayım." Annabeth ağlamaya başladı ve bana sıkı sıkı sarıldı.
Tam sekiz aydır kampta değildim ve kimseye haber vermeden ortalıktan kaybolmuştum. Tabi özellikle bir melezseniz işler bayağı kötü olabilirdi. Hepsi Hera yüzündendi. Bu da şaşılacak bir şey değil.
Tabi şu an Athena kabininde olduğumuz için ve benim aksime Annabeth'in melez kardeşleri olduğu için odadaki bir kişi gözümüzden kaçmıştı. Annabeth'in erkek kardeşi Molcolm bize bakıp sinsice sırıtıyordu. "Sana da merhaba Molcolm." Dedim duraksayarak. Annabeth, Molcolm'ın orda olduğunu unutmuş gibiydi. "Siz iki aşk böceklerini yalnız bırakıyım dedim ama izlemeye doyulmuyorsunuz." Annabeth fısıldadı, "Kulübene gidelim mi?"
Kulübeme doğru gitmeye başladık. Annabeth, "Bi banyo yap, üstünü değiş, saçlarını da ben yapayım mı?" Kolumu omzuna attım. "Olur akıllı kız." Ordan Connor bizi gördü. Koşarak yanımıza geldi. "Percy!" Herkese haber vermek için borazanını öttürdü. "Gelmişsin, yaşıyorsun! Ahh dostum!" Bir kaç dakika sonra diğerleri gelmeye başladı. Kıvırcık beni görünce dört nala koştu. Zaten farklı koşamaz çünkü o bir satir. "Dostum, burdasın!" Sarıldık. Yaklaşık herkesle merhabalaştıktan sonra, "Ben üstümü başımı değiştirmeye gidiyorum. Yemekte görüşürüz." Dedim. Kulübeme doğru yürümeye başladım. O sırada, "Ben de Percy'yle gideyim annesinin benden istediği bir şey vardı." Dedi Annabeth. Herkes anlayışla kafasını salladı ve yanımda yürümeye başladı.
Normalde herhangi bir kulübeye iki farklı Tanrı veya Tanrıça çocuğunun girmesi yasak gibiydi. Pek istenmezdi. Ama konu ailemiz olunca bu kuralı ihlal etmemizde sıkıntı yoktu. Sonuçta melezler aileleriyle çok sorun yaşarlar veya aileleri ölmüş falan olurdu.
"Koş banyoya gir. Ben bekliyorum." "Tamam." Dedim ve banyoya girdim. Su yüzüme çarpınca ferahlamış ve rahatlamıştım. İyice yıkandıktan sonra banyodan çıktım. Gerçi hiç çıkmak istemiyordum ama Annabeth'i bekletemezdim. Annabeth dolabımı karıştırıyordu. Sonra bana döndü ve, "Bunları giyer misin?" Dedi. Elinde yakası beyaz, altına doğru silik laciverte dönen kısa kollu tişört ve kahverengi bir şort vardı. Hemen verdiği kıyafetleri giydim. Üstümü giyinirken beni izledi ve bunu fark ettiğini sanmıyorum. Bu kıyafetler üstümde güzel görünüyorlardı ama benim böyle bir kıyafetim olduğundan bile haberim yoktu. "Bunları nerden aldın?" Annabeth hemen kendini toparlayıp cevap verdi. "Annen sen dönersen bunları giymeni istemişti. Paketle göndermiş ama Kheiron dolabının içine tıkmış ve burdan çıkmış. Bunlar Poseidon'un insan formundayken sadece özel günlerde giydiği bir kıyafetmiş." O an aklıma dank etmişti. Annemi aramayı unutmuştum ve babamın farklı bir kıyafeti daha vardı. "Kamptan anneme haber gitti mi?" "Daha yeni geldin Percy, ama istersen burdan arayabilirsin." Normalde telefonla konuşmak melezlerden canavarlara davetiye gibidir ama Annabeth'in küçük bir cep telefonu var ve tabi ki bu bi sır.
Telefonu alıp annemi aradım. "Annabeth?" Annemin sesi üzgün ama çok sevecen çıkmıştı. Annabeth'i çok seviyor ve ona çok güveniyordu. Bazen onu bana değil, beni ona emanet ediyordu. Tabi bu benim hoşuma gidiyordu, annemin ona güvenmesi... "Anne benim." "Ah Percy! Tanrı'lara şükür iyisin. Seni çok merak ettik!" "Merak etme anne ben iyiyim. Sadece arayıp haber vermek istedim ama fazla kalamam." "Tamam canım. Sen kapat. Sesini duymak bile yeterdi." "Seni seviyorum." "Bende seni seviyorum canım."
Telefonu kapattım ve Annabeth'e teşekkür ettim. Annabeth saçlarımı taramaya başladı. Zaten saçlarımla oynamayı çok severdi. "Bu kıyafet gözlerinin rengini daha da ortaya çıkardı ve sana çok yakıştı." O sırada anons duyuldu. Yemeğe gitmemiz gerekiyordu. Annabeth'i öptüm. "Yemekten sonra görüşürüz." Dedim. Böyle olmak zorundaydı çünkü herkes kendi kulübesinin masasında oturmalıydı ve Tyson babamın kömür ocağında çalıştığından beri Kheiron ve Kıvırcık dışında kimseyle oturamıyordum. Yemekte her zaman olduğu gibi Tanrı'lara adak adadık. Tekrar masalara oturunca Tyson'ı gördüm. Koşarak buraya geliyordu.
"Kardeşim! Çok fazla kalamam ama sadece şunu söylemek için geldim. Moralini bozma ama sana yeni bir kehanet gelmiş." O an akar sular durmuştu -ki istesem durdurabilirdim.- Yani Tyson geldiği için mutluydum ama kehanet? Tyson yüzümün halini görünce, "Hemen üzülme. Belki de iyi bir şey çıkar. Öyle değil mi?" Dedi. "Evet olabilir ama benim hakkımda olduğunu nerden biliyorsunuz?" "Çünkü, Poseidon oğlu ve Athena kızı diyor." Ne yani benim kehanette olmam yetmiyormuş gibi bir de Annabeth de kehanetteydi. Ne harika! "Saol Tyson." "Rica ederim, şimdi gitmem gerek. Sonra görüşürüz." Tyson belki iyi bişey olabilir demişti ama bi kehanet ne kadar iyi olabilirdi ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Melezlerle günler
FanficÇok çok daha az savaş olduğu ve tamamen Percabeth, Solangelo, Frazel, Jiper, Gruper ve diğer shiplerden oluşan bir hikaye...