#16

223 7 2
                                        

FRANK
Hazel'la beraber lunaparka gittik.

İlk başta okla, hareket eden hedefleri vurup ona bir ayıcık kazandım. Gerçi bu pek zor olmadı. Sonuçta ok ve yay kullanmayı seviyorum.

Sonra benim canım pamuk şeker çekti ve bir pamuk şeker alıp onu paylaştık.

Daha doğrusu pamuk şekerden Hazel azıcık koparıp yedi ve ben kalanını şu an elimde tutuyorum.

"Frank dönme dolaba binelim mi?" "Tabii ki." Biletleri görevli adama uzattık ve bizim için bir vagon geldi. İçine oturunca kemerimizi bağladık.

Yavaş yavaş tepeye yükseliyorduk. Hazel hayranlıkla etrafa bakıyordu. "Burası cidden harika." Ona gülümsedim.

Sonra oyuncak ayısına sarılarak aşağı baktı, sonra ona ayıcık kazandığım yere, sonra da lunaparkın girişine...

"Nico? Will?" Aniden bana baktı. Ben de ne olduğunu kavrayıp girişe baktım. Nico ve Will el ele tutuşmuş yürüyorlardı.

Tekrar Hazel'la göz göze geldik. "Şu andan itibaren biz burda değiliz."

Hazel'ın lafıyla dönme dolaptan indiğimiz andan itibaren Nico ve Will'den kaçmaya başladık. Onları seviyorduk elbet ama bu ikimize özel bir gün olsun istemiştik. Büyük ihtimalle Will ve Nico da aynı şeyi düşünüyordu. Bu nedenle bir bakıma onların iyiliğini de düşünüyorduk.

Kalan pamuk şekeri ortadan ikiye böldüm ve bir yarısını Hazel'a verip, kalan yarısını da ben yedim.

"Şimdi nereye binmek istersin?"  Diye sordum. "Çarpışan arabalara ne dersin?"

Bunda pek emin değildim. En son annemle binmiştik. O anı aklıma gelince hüzünleniyorum.

10 yaşındaydım. Annem yeni bir savaştan dönmüştü. Büyük annemle konuşuyorlardı.

Ben de sözde uyuyordum.

"Emily! Geldin." Bir süre sessizlik oldu. Büyük ihtimalle sarılıyorlardı.

"Frank nerde?" "Uyuması gerekiyor ama uyuduğunu düşünmüyorum." Annemin güzel kıkırtısı kulaklarımı doldurdu. "Ben gidip bir bakayım."

"İlk bir üstünü değiştir! Tanrılar aşkına! Kanlar içindesin. Fai seni böyle görmemeli."

Ne kadar uzun olduğunu hesaplayamadığım bir süre sonucu annem geldi.
"Frank?" "Anne!" Hemen kollarına atladım. Sarıldık. "Frank, tatlım, yarın öğlen tekrar gideceğim," yüzümdeki hayal kırıklığı dünyadaki en belli şeydi o sırada. "Ama şimdi, sana küçük bir sürprizim var. Hadi üstümüzü giyinelim sonra da sürprize gideriz." Hemen üstümü giyindim. Beraber evden çıkıp rengarenk ışıkları olan bir lunaparka geldik.

Beraber bir sürü şey yaptık.

İlk kez orda annemle pamuk şeker yemiştim.

"Çarpışan arabalara ne dersin?"

"Olur!" Annemin stratejileriyle bütün arabalara çarptık ama hiç biri bize çarpamamıştı. Tabii bir tanesi dışında.

Bize çarpmayı başaran arabaya bakınca deniz yeşili gözleri olan ve arabayı çılgınca kullanan bir çocuk gördüm.
Benden bir iki yaş büyük olmalıydı.

Yanında da aynı yaşlarda sarışın kıvırcık saçlı bir kız oturuyordu. Kız hem çocuğa kızıyor hem de arabayı nasıl kullanırsa diğer arabalara çarpabileceğini anlatıyordu.

Onların bu haline güldüm. Sanki yaşlı, evli bir çift gibi görünüyorlardı.

Ben onlara gülünce erkek çocuk bana bakıp el salladı. Ben de ona el salladım. O sırada sarışın kız beni gördü ve bütün korkutucu bakışları aniden gitti ve o da bana el salladı. Ben de ona.
Annemle biraz daha arabalara çarptıktan sonra eve gittik.

Hayatımın en güzel günüydü diyebilirdim.

En sevdiğim kadınla çarpışan arabalara binmiştik. En sevdiğim kadın öldüğünde garip de olsa bir daha en sevdiğim kadın olmadan çarpışan arabalara binmeyecektim. Ancak şimdi burada en sevdiğim kızla duruyorum ve çarpışan arabalara binmek üzereydik.

"Tamam," dedim. "Siz kullanmak ister misiniz bayan Lavesque?"

Ne yaptığımda ilgili hiç bir fikrim yoktu.

Sadece Jason kadar odun olmak istemiyordum.

Ancak biraz saçmalamıştım sanırım.

"Şeref duyarım bay Zhang." Arabaya oturup kemerimizi taktık. Hazel deli gibi sürüyor ve engel tanımadan karşımızdakilere çarpıyordu.

Arkadan bize çarpanlarda vardı ve her bir araba bizimkine çarpınca Hazel'la gülme krizine giriyorduk.

Zaman çok eğlenceli ve bir o kadar da hızlı geçiyordu.

Melezlerle günlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin