Zil çalar çalmaz fişek gibi kapıya yöneldim. Onun heycan verici suratını görmek istiyordum. Tam istediğim gibi kapının önünde beni bekliyordu. Suratında kendinden emin bir o kadar da beğenmiş bir ifade vardı. Onu böyle görmek bile beni mutlu etmeye yetmişti. Ömer'i artık takmıyordum. Tabii sadece görmediğim zaman. Bunun gibi durumlarda olduğu gibi onu gördüğüm anda beynim iflas ediyordu. Hararet yapmış bi araba gibiydim. Ömer bana değil, Tuna'ya bakıyordu. Yumruklarını sıkıyordu sanki. Suratında belli bir ifade yoktu ama alnında oluşan çizgilere bakılırsa üzgün gibiydi. Kaşları çatık değil, aksine küçük çocuklar gibi duruyordu. Hande'yi görmezden gelip bize bakmaya devam etti. Tuna' da ona dik dik bakmaya başladı korkuyordum. Tuna'nın omzuna yumruk atıp ilgisini bana çektim. Sahte bi sırıtışla bana baktı. ' Yürü hadi işimiz var. Ve beyfendi dik dik bakmayı kesiniz.'
'Hay hay.'
Kolunu omzuma atıp yürümeye başladık.
***
Parka geldiğimizde mümkün olduğunca gözlerden uzakta olmasına dikkat etmeye çalıştık. Ağaçların arasında, eski bir duvara neredeyse bitişik sayılabilecek bir banka oturduk. Uzun dallar halinde sarkan yeşil ve sararmaya başlamış ağaçların arasında oturuyorduk. Sonbaharın hafif ve soğuk esintisi içimi titretiyordu. Sanırım biraz fazla titretmiş olucak ki Tuna ceketini çıkarıp bana giydirdi. Çok ağır çekimde de fermuarı çekti. Sıcak nefesini tekrar bütün suratımda hissediyordum. Yüzlerimiz bu kadar yakınken bu çekimi geri etmek ayıp olurdu. Hızlıca ensemi kavrayıp dudaklarımı dudaklarına deydirdi. Kısa saçlarında tutucak yer bulamayıp kafasını kendime biraz daha çektim. Üşürken sıcak nefeslerimizin karışmasıyla ısınmıştım. İçimi ısıtan bir nefesi vardı. Aklıma dank edince boynumu hemen elinden kurtarıp kenarı çekildim.
'Özür dilerim. İstediğini düşünmüştüm.'
'İstedim. Hala istiyorum ama görülme tehlikemizin olduğu bi alandayız.'
' Mantıklı.'
'Ceketini verdin ama sen üşümüyo musun?'
'Sevgilimin üşümesinden daha önemli olamaz ya. Hem yanımda sen varken üşümemi bekleme.'
Nasıl bi hödüktüm ben ya. Aynı şeyi benimde hissetmem gerekirken ben titriyordum. Bozulmuş suratıma bakıp alnımı öptü.
' Hem bünye meselesi. Sıcak kanlı biriyim. Kolay kolay üşümem.'
Bozulmuştum bi kere. Düzeltemezdi artık. Bacağına uzanıp onu izliyordum. Gerçektende rahat gözükmeye çalışıyordu. Ama rahat değildi.
'Neden bu kadar endişelisin?'
'Çok mu belli oldu. Tüh.'
'Dediğin gibi her ne kadar yeni sevgili olsakta. Sonuç olarak sevgiliyiz.'
'Seni kaybetmek istemiyorum. Paylaşmak istemiyorum. Sana kimsenin bakmasını istemiyorum. Beni bırakmanı istemiyorum. Tek istediğim beni sevmen yalnız beni. Evet bencilce biliyorum ama uzun süredir seni istiyordum. O kadar kolay oldu ki rüya gibiydi. Şimdi de tıpkı bir rüya gibi hemen bitmesinden korkuyorum.'
O kadar içten konuşmuştu ki etkilenmemek mümkün değildi. Beni gerçekten seviyo gibi. Güzel bir histi.
'Ben sadece seninim. Sen beni bırakmadığın sürede böyle olucak.'
' Cidden görmüyosun demi? Ömer okulda ki en havalı herif. Bütün kızlar onu ister. O her zaman istediğini alan biri.'
'Benimle ne alaksı var?'
'Aşkım saf mısın sen? Ömer bi kaç kişi dışında kimseyle konuşmaz. Hele de kendinden küçük birisiyle seninle olduğu gibi sık konuşmaz. Ve kendinden küçük birisiyle sevgili olmak? Bu biraz fazla.'
'Ben saf mıyım?'
'Konu bu değil Ömer seni severken senin beni seçmen-'
Gerisini dinlemiyordum bile. Bulutlara dalmıştım. Ömer beni seviyormuş? Nah! Biraz fazla abartılı bi hikaye.
'Tuna'm sen ne diyosun?'
'Saçmalıyorum. Hiç böyle olmamıştı. Ama konu sen olunca kendimi tut-'
Kısa bir öpücükle onu susturdum.
'Sus artık mal çocuk. Seni seviyorum kelime grubunun neresini anlamıyorsun?'
Sadece baka kalmıştı. Yüzüne bir gülümseme yayıldı.
'Sırıtma bana öyle.'
'Seni seviyorum.'
'Tamam anladım orasını zaten. Göğsüne yattım. Gözlerimi kapadım. Hiç bitmesin. Hiç gitmesin. Gözlerimi açtıran bir bağırma oldu.
'Mete!'
Gözlerimi açtığımda karşımda bütün damarları atmış, suratı kızarmış, yumrukları sıkılı bir şekilde Ömer duruyordu. Gözlerim kurbağa gibi pörtlemişti. Bize doğru geliyordu. Tuna bi anda ayağa kalkıp önümde durudu.
'Olum seni yedim am.na koycam şimdi. '
'Komik misin bilader sen?' ikiside ciddiydi. Birden kendimi ortaya attım. Gözlerimden yaşlar geliyordu. Neden? Korkudan? Endişe? Bilmiyordum.
Ben:' Ömer git.'
Ömer:'Seni almadan gitmem.'
Tuna:' Ulan ne diyon sen?'
Ömer:'Çocuk konuşma sen geberticem şimdi.'
Ben:'Ömer git lütfen.'
Ömer:' Mete buraya gel.'
Ben:'Hayır.'
Tuna:' Uza şimdi.'
Ömer: ' Ee. Günah benden gitti.'
Bu sefer tutamadım kendimi. Bağırıyordum ama ağlıyordum da.
'Ömer yalvarıyorum git. Dokunma ona lütfen. Lütfen git.'
'Mete ya yanıma gel ya da çekil.'
'Çekilmem git.'
Suratında bi an pişmanlık belirdi ve kendimi yerde buldum.
Ömer çoktan Tuna' ya vurmuştu. Tuna'nın da rahat durmaya niyeti yoktu. Tişörtünün yakasından tutup kafa attı. Yerden nasıl kalktığımı bilmiyordum. Koşup Tuna'ya sarıldım.
'Lütfen sen dur.'
Ömerin acıdan gözleri dolmamıştı. Bizi görünce öyle olduğu ap açık ortadaydı. Tuna sıkıca sarılıp saçımdan öpüyordu. Ömer'i öyle görünce daha kötü olmuştum. Tuna'nın omuzlarında tekrar ağlamaya başladım. Ömer'in gözünden tek bir yaş aktı. Ağzındam da tek bir cümle çıktı.
'Onun yerinde olmak için dünyaları veririm.' Göz yaşıyla beraber cümlesi de son bulmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Damla Mutluluk
Short StoryHikayede bazı olaylar gerçektir tabi çoğu hayal ürünü olsa da. Karakter tasvirleri ve kişilikleri %100 gerçektir. Klasiğe yakın bir eşcinsel kısa hikayesidir. Umarım severek ve beğenerek okursunuz. Eleştirilerinizi eksik etmezseniz sevinirim...